Türkiye’ deki
kamu personel sisteminin içinde bulunduğu durum ve şartlar açısından bir
değerlendirme yapmamız gerektiğinde en olası sonuç, yaşanan sorunlar ve
alınması gereken önlemlerin sürekli olarak birbirini tekrarladığıdır. Bu
anlamda Cumhuriyet sonrası personel rejimimizin gelişimine baktığımızda, ilk
olarak kamu çalışanlarının belli bir düzen ve sistem içinde yapılandırıldığını,
sonra yapılan bazı değişikliklerle bazı çalışanların sistem dışına çıkmaya
başladığını, daha sonra da genel sistemin dışına çıkan kurum ve çalışanların
yeniden sistem içine alınmasına dönük uygulamalar ve hukuki altyapı
çalışmalarının yapıldığını görmekteyiz. Dolayısıyla yukarıda da değindiğimiz
üzere, ülkemiz personel rejiminin sürekli olarak birbirlerini tekrarlayan
süreçler haline geldiğini söylemek abartı olmaz.
Yeni Türkiye Cumhuriyetinin
ilk personel yasası, kamu çalışanlarını memurlar ve müstahdemler diye ikiye
ayıran 1926 tarihli 788 sayılı Memurin Kanunudur ki, aynı zamanda 1929 yılında
çıkarılan Barem Kanunu ile de memurların maaş sistemi düzenlenmiştir. 1930’lu
yıllara geldiğimizde ise, Devlet eliyle
kalkınma çabaları altında gelişme gösteren kamu iktisadi teşebbüslerinde “barem dışı” personel çalıştırılması,
genel sistem dışına çıkma arayışının ilk örnekleri olarak tezahür etmektedir.
Bu durum, kamu
çalışanlarının halen çalışmakta oldukları kurumlara göre birbirinden farklı
ücret ve maaşlarla çalışmaları ve farklı hukuki statülere tabi olmaları
sonucunu doğurmuştur ki, bu eğilim oldukça uzun bir süre 1961 Anayasası sonrası
çıkarılacak olan personel yasası çalışmalarına
kadar devam etmiştir.
1961 Anayasasında
yer verilen “Devletin ve diğer kamu
tüzel kişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin
gerektirdiği asli ve sürekli görevler memurlar eliyle görülür” hükmü,
çağdaş personel sistemlerinden esinti taşımaktadır. Bu yeni anlayış
çerçevesinde 1965 yılında yürürlüğe konulan 657 sayılı Devlet Memurları
Kanununun genel gerekçesinde “Çeşitli
kanunlarla bazı mali muhtariyet imkanlarından faydalanabilen veya çeşitli
yollardan normal usullerin dışına çıkabilen idareler, değişen şartları nisbeten
yakından takip edebilirken, sisteme bağlı kalmak zorunda kalan idareler de ya
en ehliyetli personelin ellerinden çıktığını, kendilerinden uzaklaştığını ya da
çalışmalarda verimin azaldığını, Devlete hizmet etme şevkinin kırıldığını
görmüşlerdir. Öte yandan, teknik gelişmeler, iktisadi ve sosyal ilerlemeler
yeni idari kuruluş tiplerinin meydana getirilmesini zaruri kıldıkça veya eski
kuruluşları zamanın şartlarına uydurmayı gerektirdikçe, yerleşmiş ücret
rejiminin imkanları türlü yollardan zorlanmış veya açıkça bu rejimin ve
sistemin dışına çıkılmıştır. Öyle ki bütün idari mekanizma içinde aynı
mahiyette işler gördükleri halde çok farklı mali haklardan faydalanan, farklı
çalışma şartlarına tabi tutulan sun’i kategoriler meydana gelmiş, Devlet
gitgide artan çeşitli personel ihtiyaçlarını karşılayabilmek amacıyla bazen
kendi kurduğu sistemi kendi eliyle bozmak veya gediklerinden faydalanmak
zorunda kalmıştır.” ifadelerine yer verilmektedir.
Aslında 1960’lı
yıllarda Devlet Memurları Kanununun
hazırlanmasını doğuran bu gereksinimlerin,
günümüzde de personel sisteminin yeniden düzenlenmesi ihtiyacını doğuran
nedenler arasında da sayılıyor olması gerçekten ilginçtir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder