28 Ekim 2013 Pazartesi

YARGILAMANIN YENİLENMESİ NASIL OLUR?

1-Danıştay, bölge idare mahkemeleri ve idare mahkemelerince verilen nihai kararlarla ilgili olarak, aşağıda yazılı sebeplerden birisinin varlığı halinde, belli süreler içinde yargılamanın yenilenmesi istenebilir.

a-Zorlayıcı sebepler dolayısıyla veya lehine karar verilen tarafın eyleminden doğan bir sebeple elde edilemeyen bir belgenin kararın verilmesinden sonra ele geçirilmiş olması,

b-Karara esas alınan belgenin sahteliğine hükmedilmiş veya sahte olduğu mahkeme veya resmi bir makam huzurunda ikrar olunmuş veya sahtelik hakkındaki hüküm karardan evvel verilmiş olup da, yargılamanın yenilenmesini isteyen kimsenin karar zamanında bundan haberinin bulunmamış olması,

c-Karara esas alınan bir ilâm hükmünün, kesinleşen bir mahkeme kararıyla bozularak ortadan kalkmış olması,

d-Bilirkişinin kasıtlı olarak gerçeğe aykırı beyanda bulunduğunun mahkeme kararıyla belirlenmiş olması,

e-Lehine karar verilen tarafın, karara etkisi olan bir hile kullanmış olması,

f-Vekil veya kanuni temsilci olmayan kimseler ile davanın görülüp karara bağlanmış olması,

g-Çekinmeye mecbur olan başkan, üye veya hakimin katılmasıyla karar verilmiş olunması,

h-Tarafları, konusu ve sebebi aynı olan bir dava hakkında verilen karara aykırı yeni bir kararın verilmesine neden olabilecek kanuni bir dayanak yokken, aynı mahkeme yahut başka bir mahkeme tarafından önceki ilamın hükmüne aykırı bir karar verilmiş olunması.

2-Davanın taraflarından, ancak yargılamanın yenilenmesinde hukuksal menfaati bulunanlar, yargılanmanın yenilenmesi talebinde bulunabilir.

3-Yargılamanın yenilenmesi istemleri, nihai kararı vermiş olan Danıştay idari dava dairesi, İdari Dava Daireleri Genel Kurulu, bölge idare mahkemesi ve idare mahkemesince incelenir ve karara bağlanır.

4-Yargılamanın yenilenmesi dilekçe ile talep edilir. Dilekçede, dava dilekçesinde yer alan hususların yanı sıra, yargılaması yenilenmek istenen karara ilişkin bilgilere ve yenileme nedenlerine de yer verilir.

5-Yargılamanın yenilenmesi süresi; tarafları, konusu ve sebebi aynı olan bir dava hakkında verilen karara aykırı yeni bir kararın verilmesine neden olabilecek kanuni bir dayanak yokken, aynı mahkeme yahut başka bir mahkeme tarafından önceki ilamın hükmüne aykırı bir karar verilmiş olunması halinde on yıl, diğer sebepler için altmış gündür. Bu süreler, dayanılan sebebin istemde bulunan yönünden gerçekleştiği tarihi izleyen günden başlatılarak hesaplanır.

6-Yargılamanın yenilenmesi isteminin ilişkin olduğu konu, diğer bir daire veya mahkemenin görevine girmiş ise karar bu daire veya mahkeme tarafından verilir. Karşı tarafın savunması alındıktan sonra istekler incelenir ve kanunda yazılı sebepler varsa davaya yeniden bakılarak karar verilir. Yargılamanın yenilenmesi istemleri, kanunda yazılı sebeplere dayanmıyor ise istemin reddine karar verilir. Yargılamanın yenilenmesi neticesinde eski karar doğru bulunabileceği gibi, doğru bulunmayıp farklı bir karar da verilebilir.

7-Yargılamanın yenilenmesi istemlerinde duruşma yapılması, görevli yargı yerinin kararına bağlıdır.

8-Yargılamanın yenilenmesi isteminde bulunulmuş olunması, yargı kararının yürütülmesini kendiliğinden durdurmaz. İstem üzerine ilgili idari yargı yeri tarafından yürütmenin durdurulması kararı verilebilir.

26 Ekim 2013 Cumartesi

YARGI KARARLARININ AÇIKLANMASI NASIL İSTENİR?

YARGI KARARLARININ AÇIKLANMASI NASIL İSTENİR?

İptal davasına ilişkin olarak idari yargı yerlerince herhangi bir aşamada verilmiş kararların açık ve anlaşılır olmadığı veya kararın birbirine aykırı hükümler içerdiği iddiası ile, taraflar, kararı veren yargı yerinden kararın açıklanmasını ya da aykırılığın giderilmesini isteyebilirler.

Karar yerine getirilinceye kadar açıklama isteminde bulunulabilir. Ancak, kararın uygulanmasına başlanılmış olması açıklama istemine engel teşkil etmez.

Dilekçe ile yapılan açıklama istemi üzerine, ilgili yargı yeri, kararın açık olmadığını ya da çelişkili olduğunu tespit ederse kararı açıklar.

Ayrıca, yargı kararlarında tarafların ad, soyad ve sıfatları ile iddiaların sonuçlarına ilişkin maddi yanlışlıkların söz konusu olması halinde, bu yanlışlıkların düzeltilmesi, herhangi bir süreye bağlı olmaksızın kararı veren idari yargı yerinden dilekçe ile talep edilebilir.

İdari İşlemde Sakatlık

İdari işlemin hukuksal değerini etkileyecek sakatlıkların bulunması halinde, bu işlemlere sakat işlemler denir.

İdari işlemlerde ortaya çıkan sakatlıkların bazıları işlemin yok sayılmasına neden olduğu halde, bazıları işlemin iptalini gerektirmekte, bazıları ise sonuca etki etmemektedirler.

İdari işlemdeki sakatlık işlemin hukuk düzeninde varlık kazanmasına engel olacak nitelikte ise, bu işlem yok hükmündedir. Hukuki bir sonuç doğuramayacak olan bu işlemin iptal edilmesine ya da karşı bir işlem yapılmasına gerek bulunmamaktadır.

İdari işlemdeki bazı sakatlıklar işlemin geçerlilik kazanmasına engel olmayacak nitelikteki sakatlıklardır. Bu tür işlemler hukuka aykırı olmakla birlikte geçerli olan işlemlerdir.

İdari işlemlerdeki bazı sakatlıklar ise, idari yargı yerince iptal edilmediği ya da yönetim tarafından geri alınmadığı veya kaldırılmadığı sürece işlemin geçerli sayılmasına engel olmayacak niteliktedirler.

21 Ekim 2013 Pazartesi

TEMYİZ VE İTİRAZ AŞAMALARINDA YÜRÜTMENİN DURDURULMASI TALEBİ

a-İlk derece idari yargı yerlerinin vermiş oldukları kararların uygulanmasının temyiz veya itiraz istemi neticeleninceye kadar durdurulması, temyiz veya itiraz yoluna başvuru sırasında ya da bu konularda karar verilinceye kadar talep edilebilir. Temyiz ya da itirazda bulunulmuş olunması, idari yargı kararlarının uygulanmasını kendiliğinden durdurmaz.

b-İptal davasının reddine ilişkin kararların temyizi halinde, dava konusu işlem hakkında yürütmenin durdurulması kararı verilebilmesi, idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması ve uygulanması halinde telafisi güç ve imkansız zararların doğması koşullarının birlikte gerçekleşmiş olmasına bağlıdır.

c-İptal davalarında, yürütmenin durdurulması kararı teminat istenmeden de verilebilir. Teminat karşılığında yürütmenin durdurulmasına, temyiz istemini incelemeye yetkili Danıştay idari dava dairesi, İdari Dava Daireleri Genel Kurulu veya itirazı incelemeye yetkili bölge idare mahkemesince karar verilebilir. İdareden ve adli yardımdan yararlananlardan teminat alınmaz.

d-Kararın bozulması, kararın yürütülmesini kendiliğinden durdurur.

3-Yürütmenin durdurulması talebi üzerine verilen karara itiraz:

a-İtiraz veya temyiz aşamasında yürütmenin durdurulması istemi üzerine idari yargı yerlerince verilen kararlara karşı itirazda bulunulamaz.

b-Yürütmenin durdurulması talebinin idari yargı yerince reddedilmesi halinde, dava sonuçlanıncaya kadar her aşamada yeniden yürütmenin durdurulması talebinde bulunabilirler.

4-Yürütmenin durdurulması talebi üzerine verilen kararın yerine getirilmesi:

Danıştay idari dava daireleri, İdari Dava Daireleri Genel Kurulu ve bölge idare mahkemeleri tarafından, temyiz ve itiraz aşamasında, istem üzerine verilen yürütmenin durdurulması kararlarının icaplarına göre, idare gecikmeksizin işlem tesis etmeye mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez.

20 Ekim 2013 Pazar

İDARİ YARGI SİSTEMİNİN ÖZELLİKLERİ

İdari yargı sistemi çeşitli özelliklere sahiptir. 

a-İdari işlemlere karşı açılan iptal davalarında, idari yargı yerlerince yazılı yargılama usulü uygulanır. İncelemeler dosya üzerinde yapılır.

b-İdari yargı yerlerinde iptal davasına ilişkin olarak duruşma yapılabilmesi, tarafların istemine ve yargı yerinin kararına bağlıdır.

c-İptal davalarında idari yargı yerlerince yapılacak her türlü tebliğ işleri, 11.2.1959 tarih ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre yapılır. Davaya ilişkin tebligat ücretleri ilgililerden peşin alınır.

d-İdari yargıda ilk derece mahkemeleri ve temyiz yerleri mevcuttur. Danıştay, bir çok görevinin yanı sıra, dava konusu işleme göre, ilk derece mahkemesi ya da temyiz yeri olarak; ilk derece mahkemelerinden olan idare mahkemeleri, görevli oldukları davalarda ilk derece mahkemesi olarak; bölge idare mahkemeleri, ilk derece mahkemelerince verilen kararlardan itiraza konu edilenlerin incelenmesinde temyiz yeri olarak ve ilk derece yargı yerlerince yürütmenin durdurulması talepleri konusunda verilen kararlara karşı yapılan itirazlarda da itiraz yeri olarak uyuşmazlıklara bakarlar. Danıştay idari dava dairelerinin, ilk derece mahkemesi olduğu davalarda, yürütmenin durdurulması talepleri konusunda verdikleri kararlara karşı yapılan itirazlarda, Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu itiraz yeri olarak görev yapar.

e-İdari yargı yerleri, yılın belli tarihlerinde çalışmaya ara verirler. Bölge idare mahkemeleri ve bölge idare mahkemelerinin bulunduğu il merkezlerindeki ilk derece idari yargı yerleri her yıl 21 Temmuz-21 Ağustos tarihlerinde çalışmaya ara verirler. Ara verme süresi içerisinde, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca her bölge idare mahkemesi merkezinde bir nöbetçi mahkeme kurulur. Nöbetçi mahkemeler ara verme süresi içerisinde; yürütmenin durdurulmasına ve delillerin tespitine ait işler ile kanunen belli süre içinde karara bağlanması gereken işleri yürütürler.

19 Ekim 2013 Cumartesi

İLK DERECE YARGI YERİ KARARLARINA KARŞI BAŞVURU YOLLARI -2

2-İtiraz:

İptal davalarında, idare mahkemelerinin;

a-İlk ve orta öğretim öğrencilerinin sınıf geçmelerine ve notlarının tespitine ilişkin işlemlerden,

b-Valilik, kaymakamlık ve yerel yönetimler ile bakanlıkların ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının taşra teşkilatındaki yetkili organları tarafından kamu görevlileri hakkında tesis edilen geçici görevlendirme, görevden uzaklaştırma, yolluk, lojman ve izinlerine ilişkin idari işlemlerden,

c-3091 sayılı Taşınmaz Mal Zilyedliğine Yapılan Tecavüzlerin Önlenmesi Hakkında Kanunun uygulanmasından,

d-2022 sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun ile 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu gereğince kamu kurum ve kuruluşları tarafından sosyal yardım amacıyla bağlanan aylık ve yapılan sosyal yardımlarla ilgili uygulamalardan

kaynaklanan uyuşmazlıklarla ilgili olarak verdikleri nihai kararlar ile tek hakimle verdikleri nihai kararlara karşı, mahkemenin bulunduğu yargı çevresindeki bölge idare mahkemesine, kararın tebliğini izleyen günden itibaren otuz gün içinde itiraz edilebilir.

İtiraz, temyizin şekil ve usullerine tabidir.

BİR DİLEKÇEYLE BİRDEN FAZLA DAVA AÇILMASI

Her idari işlem aleyhine ayrı dilekçe ile ve ayrı dava açılması gerekmekle birlikte, aralarında maddi veya hukuki yönden bağlılık ya da sebep-sonuç ilişkisi bulunan birden fazla idari işleme karşı bir dilekçe ile de dava açılabilir.

Birden fazla şahsın tek bir dilekçe ile dava açabilmesi için, davacıların hak veya menfaatlerinde iştirak bulunması ve davaya yol açan maddi olay veya hukukî sebeplerin aynı olması gerekir.

İDARİ DAVA DİLEKÇESİNDE YER ALMASI GEREKEN HUSUSLAR

İdari işlemlere karşı açılacak iptal davaları, ilgisine göre Danıştay veya idare mahkemesi başkanlıklarına hitaben yazılmış imzalı dilekçelerle açılır.

Dilekçede yer alması gereken hususlar:

a-Tarafların ve varsa vekillerinin veya temsilcilerinin ad ve soyadları veya unvanları ile adresleri,

b-Davanın konusu ve sebepleri ile dayandığı deliller,

c-Davaya konu olan idari işlemin yazılı bildirim tarihi,

d-Davacının veya varsa vekilinin ya da temsilcisinin imzası.





İLK DERECE YARGI YERİ KARARLARINA KARŞI BAŞVURU YOLLARI -1

1-Temyiz:

*Danıştay dava daireleri ile idare mahkemelerinin nihai kararlarına karşı, kararların tebliğ tarihini izleyen otuz gün içinde Danıştayda temyiz yoluna başvurulabilir.

*İdare mahkemelerinin itiraz yolu açık olan kararları temyiz edilemez.

*Temyiz istemleri Danıştay Başkanlığına hitaben yazılmış dilekçeler ile yapılır.

*Temyiz dilekçeleri uygun düzenlenmemiş ise eksikliklerin on beş gün içinde tamamlanması hususu, kararı veren Danıştay veya mahkemece ilgiliye tebliğ olunur. Bu sürede eksiklikler tamamlanmazsa temyiz isteminde bulunulmamış sayılmasına Danıştay veya mahkemece karar verilir.

*Temyiz dilekçeleri, ilgisine göre kararı veren mahkemeye veya Danıştaya ya da bu yerlere gönderilmek üzere dava dilekçelerinin verilebileceği mercilere verilir ve kararı veren mahkeme veya Danıştayca karşı tarafa tebliğ edilir. Karşı taraf tebliğ tarihini izleyen otuz gün içinde cevap verebilir. Cevap veren, kararı süresinde temyiz etmemiş olsa bile, düzenleyeceği dilekçe ile temyiz isteminde bulunabilir. Bu şekilde verilen dilekçeler temyiz dilekçesi yerine geçer.

*Kararı veren idare mahkemesi veya Danıştay idari dava dairesi, cevap dilekçesi verildikten veya cevap süresi geçtikten sonra dosyayı ilgisine göre Danıştaya veya İdari Dava Daireleri Genel Kuruluna gönderir.

*Yürütmenin durdurulması isteği bulunan temyiz dilekçeleri, karşı tarafa tebliğ edilmeden dosya ile birlikte yürütmenin durdurulması istemi hakkında karar verilmek üzere kararı veren mahkemece Danıştay Başkanlığına, Danıştayın ilk derece mahkemesi olarak baktığı davalarda görevli idari dava dairesince İdari Dava Daireleri Genel Kuruluna gönderilir. İlgili daire veya kurul tarafından yürütmenin durdurulması istemi hakkında karar verildikten sonra tebligat bu daire veya kurulca yapılarak dosya tekemmül ettirilir.

*Temyiz dilekçesi verilirken gerekli harç ve giderlerin tamamının ödenmemiş olması halinde, kararı veren mahkeme veya Danıştay tarafından verilecek onbeş günlük süre içerisinde eksikliğin tamamlanması, aksi halde temyizden vazgeçilmiş sayılacağı hususu temyiz edene yazılı olarak bildirilir. Verilen süre içinde harç ve giderler tamamlanmadığı takdirde, kararı veren mahkeme veya Danıştay dairesi, kararın temyiz edilmemiş sayılmasına karar verir. Temyiz talebinin kanuni süre geçtikten sonra yapılmış olması halinde de kararı veren mahkeme veya Danıştay dairesi temyiz isteminin reddine karar verir. Mahkemenin veya Danıştay dairesinin bu kararlarına ve temyiz dilekçesinin uygun düzenlenmemiş olması halinde eksikliklerin süresi içerisinde tamamlanmaması durumunda temyiz isteminde bulunulmamış sayılmasına ilişkin kararlarına karşı, tebliğ tarihini izleyen günden itibaren yedi gün içinde temyiz yoluna başvurulabilir.

*Temyiz dilekçesi verilirken gerekli harç ve giderlerin ödenmemiş olduğu, dilekçenin uygun düzenlenmediği ya da temyizin kanuni süre geçtikten sonra yapıldığı hususlarının dosyanın gönderildiği Danıştayın ilgili idari dava dairesi veya İdari Dava Daireleri Genel Kurulunca saptanması hallerinde de, bu nedenlerden dolay temyiz isteminin reddine ilişkin kararlar daire veya Kurulca verilir.




18 Ekim 2013 Cuma

İDARİ DAVALARDA YÜRÜTMENİN DURDURULMASI

1-İdari işlemin yürütülmesinin durdurulması talebi:

a-İdari işlemin uygulanmasının dava sonuçlanıncaya kadar durdurulması, davacı tarafından davanın her aşamasında, dava veya cevap dilekçeleriyle ya da ayrı bir dilekçe ile talep edilebilir. Davanın açılmış olması, idari işlemin yürütülmesini kendiliğinden durdurmaz.

b-Danıştay veya idari mahkemeler, idari işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkansız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi durumunda, gerekçe göstererek yürütmenin durdurulmasına karar verebilirler.

c-Yürütmenin durdurulması kararları teminat karşılığında verilir. Ancak, durumun gereklerine göre teminat istenmeyebilir. Taraflar arasında teminata ilişkin olarak çıkan anlaşmazlıklar, yürütmenin durdurulması hakkında karar veren daire, mahkeme veya hakim tarafından çözümlenir. İdareden ve adli yardımdan faydalanan kimselerden teminat alınmaz.

d-İptal kararı verilmesi, işlemin yürütülmesini kendiliğinden durdurur.

2-Yürütmenin durdurulması talebi üzerine verilen karara itiraz:

a-Yürütmenin durdurulması istemleri hakkında ilk derece mahkemeleri tarafından verilen kararlara karşı;

*Karar Danıştay idari dava dairelerince verilmiş ise İdari Dava Daireleri Genel Kuruluna,

*Karar idare mahkemelerince veya idare mahkemelerinde tek hakim tarafından verilmiş ise ilgili bölge idare mahkemesine,

*Karar çalışmaya ara verme süresi içinde idare mahkemeleri tarafından verilmiş ise en yakın nöbetçi mahkemeye veya kararı veren hakimin katılmadığı nöbetçi mahkemeye veya kararı veren hakimin katılmadığı nöbetçi mahkemeye

itirazda bulunulabilir.

b-İtiraz, yürütmenin durdurulması talebi üzerine verilen kararın tebliğini izleyen günden itibaren yedi gün içinde yapılır.

c-Yürütmenin durdurulması talebi üzerine verilen karara karşı, ancak bir defa itiraz edilebilir.

d-İtiraz edilen merciler, dosyanın kendilerine gelişinden itibaren yedi gün içinde karar verirler. İtiraz üzerine verilen kararlar kesindir.

e-İdari işlemlerin yürütülmesinin durdurulması talebinin ilk derece idari yargı yerleri tarafından reddedilmiş olması, dava sonuçlanıncaya kadar her aşamada yeniden yürütmenin durdurulması talebinde bulunulmasına engel teşkil etmez.

3- Yürütmenin durdurulması talebi üzerine verilen kararların yerine getirilmesi:

Danıştay ve idare mahkemeleri tarafından istem üzerine verilen yürütmenin durdurulması kararları ile yürütmenin durdurulması talepleri üzerine idari yargı yerlerince verilen kararlara karşı yapılan itiraz üzerene Danıştay, bölge idare mahkemeleri veya nöbetçi mahkemeler tarafından verilen kararların icaplarına göre, idare gecikmeksizin işlem tesis etmeye mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez.

ADLİ YARDIM NEDİR, KİMLERE YAPILIR?

İdari yargıda, yargılamaya ilişkin giderlerin taraflardan geçici olarak istenmemesi ve gerekirse ücretsiz avukat tutulması yoluna gidilebilmektedir. Adli yardım diye adlandırılan bu uygulamadan, gerçek kişiler ve hayır kurumları yararlanabilmektedir. Türk vatandaşı olmayanların adli yardımdan yararlanabilmeleri ise karşılıklılık koşuluna bağlı bulunmaktadır.

1-Yardımdan yararlanma şartları:

a-Fakirlik: Adli yardımdan yararlanabilmek için, kendisinin ve ailesinin geçimini sarsmadan gerekli yargılama giderlerini ödeyemeyecek kadar fakir olunması gerekir. Fakirliğin belediye, köy ya da mahalle ihtiyar kurullarından alınacak fakirlik belgesi ile kanıtlanması gerekir.

b-Haklı olma: Adli yardımdan yararlanabilmek için fakir olmak tek başına yeterli olmayıp, adli yardım talebinde bulunanın aynı zamanda davasında haklı olduğu yönünde idari yargı yerince bir kanaate ulaşılmış olması gerekir.

2-Yardımın sağlanması:

Adli yardım, dava açılmadan veya dava açıldıktan sonra davaya bakan ya da bakacak olan idari yargı yerinden talep edilir. Dava açıldıktan sonra yapılmış olan yardım talebinin kabul edilmesi halinde, evvelce yapılmış olan giderler yardım kapsamında yer almaz.

Adli yardım talebi konusunda verilen kararlara karşı herhangi bir başvuruda bulunulamaz. Ancak, istemin reddedilmiş olması, aynı konuda yeniden yardım talebinde bulunulmasına engel teşkil etmez.

Adli yardımın sağlanması halinde;

*Yardım sağlanan, yargılama giderlerini ödemez.

*Bazı yargılama giderleri ilgili adına Devlet tarafından ödenir.

*Gereken durumlarda, ücreti sonradan ödenmek üzere ilgiliye avukat sağlanır.

*Noter tarafından düzenlenecek belgeler için ilgiliden geçici olarak harç ve resim alınmaz.

Adli yardımdan yararlanan taraf davayı kaybederse, hem karşı tarafın ödediği ve hem de adli yardım nedeniyle kendisi tarafından ödenmeyen giderleri ödemeye mahkum edilir.

17 Ekim 2013 Perşembe

AÇILMIŞ BİR DAVAYA KATILMA

İptal davasına konu edilen işlemin aynen kalmasında ya da iptal edilmesinde menfaati bulunan kimse, açılmış davada davacının ya da davalının yanında yer alabilir.

Ayrıca, davanın taraflarından birinin istemi üzerine, davanın duyurulması yolu ile üçüncü kişilerin davaya katılması da sağlanabilir.

a-Katılma şartları:

*İdari işleme karşı açılmış bir iptal davası mevcut olmalıdır.

*Davaya katılacak olan, davanın tarafları dışında bir kişi olmalıdır.

*Davaya katılan, katıldığı tarafın isteminden farklı bir istemde bulunmamalıdır.

*Davaya katılanın, katıldığı tarafın durumuna göre, iptal davasının neticesinde menfaati bulunmalıdır.

*Dava dilekçesine benzer şekilde düzenlenmiş bir dilekçe ile davaya katılma talebinde bulunulabilir. Dilekçede ayrıca, hangi tarafın yanında davaya katılındığı ve katılma nedenleri açıkça belirtilir.

*Davaya katılma, dava konusunda hüküm verilinceye kadar, her aşamada olabilir.

*Davaya katılma istemine taraflar itiraz edebilirler. İdari yargı yeri, koşulların gerçekleştiğine karar verirse, davaya katılmayı kabul eder.

b-Katılmanın sonuçları:

*Davaya katılan, taraf niteliği kazanmaz. Sadece, katıldığı taraf ile birlikte davayı yürütür.

*Davaya ilişkin her türlü bildirim, katılan tarafa da yapılır.

*Dava neticesinde, katılan lehine ya da aleyhine karar verilmez.

16 Ekim 2013 Çarşamba

HAKİMİN REDDİ NASIL İSTENİR?

HAKİMİN REDDİ NASIL İSTENİR? 
Hakimin reddi isteminin nasıl yapılacağına dair bu kısa ve bilgilendirici yazının işinize yarayacağı umuduyla:

1-Hakimin davaya bakamayacağı haller:

İdari yargı yerlerinde görev yapan hakimler;

a-Kendilerine ya da yakınlarına ait davalara,

b-Taraflardan birinin vekili, vasisi ya da kayyımı oldukları davalara,

c-Dava sırasında yönetiminde bulundukları tüzel kişilere ait davalara

bakamazlar.
Bu hallerin varlığı halinde, tarafların istemine gerek kalmaksızın, hakimin kendiliğinden davaya bakmaktan çekinmesi gerekir. 

2-Hakimin reddinin istenmesi:
Hakimin çekinmesini gerektiren hallerin dışında, hakimin tarafsızlığında tereddüt yaratacak durumların varlığı halinde, davanın her aşamasında, hakim kendiliğinden davaya bakmaktan çekinebileceği gibi taraflar da hakimin reddini isteyebilirler. 

Hakimin reddi istemi, yazılı olarak yapılır. Taraflar hakimin reddini gerektiren nedenlerin varlığını öğrendiklerinde, derhal ret talebinde bulunmalıdırlar. Yargıtay içtihatlarında, hakimin reddini gerektiren nedenin öğrenildiği tarihten itibaren beş gün içerisinde ret talebinde bulunulmaması halinde, bu hakkın düşeceği şeklinde benimsenmiştir

Hakimin çekinme ve reddi talepleri, ilgili idari yargı yeri tarafından karara bağlanır. Ret ya da çekinme isteminin kabulü halinde, dava, çekinen ya da reddedilen hakimin katılmadığı idari yargı yeri tarafından sonuçlandırılır.

YENİ YÖK TASARISINA ELEŞTİREL BİR BAKIŞ

Yükseköğretim Kanunu Taslağı ile Yükseköğretim Kurulunun adının Türkiye Yükseköğretim Kurulu şeklinde değiştirilmesi öngörülürken, idari teşkilat yapısında da bazı değişiklikler planlandığı görülmektedir.

Taslakta genel sekreter yine idari teşkilatın başı olarak belirlenirken, hem mevcut daire başkanlıklarının isimlerinde değişiklikler öngörülmekte, hem de yeni daire başkanlıklarının kurulması planlanmaktadır.

Taslakta yer verilen daire başkanlıkları:

-Eğitim-Öğretim Daire Başkanlığı,

-Mevzuatı Geliştirme Daire Başkanlığı,

-Değerlendirme ve Denetleme Daire Başkanlığı,

-Denklik Hizmetleri Daire Başkanlığı,

-Akademik Kariyer ve Sınav Hizmetleri Daire Başkanlığı,

-Bilgi ve Belge Yönetimi Daire Başkanlığı,

-Bilişim Hizmetleri Daire Başkanlığı,

-Kalite Yönetimi Daire Başkanlığı,

-Uluslararası İlişkiler Daire Başkanlığı,

-Akademik Proje ve Programlar Daire Başkanlığı,

-Strateji Geliştirme Daire Başkanlığı

-Yönetim Hizmetleri Daire Başkanlığı,

-İnsan Kaynakları Daire Başkanlığı,

-Mesleki Eğitim Daire Başkanlığı,

-Vakıf ve Özel Yükseköğretim Kurumları Daire Başkanlığı,

-Özel Kalem Müdürlüğü,

-Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği

-Hukuk Müşavirliği

Halen mevcut olan (7) adet daire başkanlığı düşünüldüğünde, taslakta kurulması düşünülen 15 adet daire başkanlığı ile mevcuttaki sayının ikiye katlandığı görülmektedir. Taslakta yer verilen görevler ve gerekçe incelendiğinde, teşkilat yapısının ikiye katlanmasını gerektirecek kadar büyük bir görev artışı olmadığı görülmektedir. Teşkilatlanmada etkili bir idari yapı oluşturulması, atıl kapasite ve kaynak israfının önlenmesi ilkeleri göz önünde tutulduğunda mevcut teşkilat yapısının görevlerin yerine getirilmesinde yeterli olacağı görülmektedir.

Esasen genelde kamu yönetiminde hakim olan, işleyişteki aksaklıkları teşkilat yapısını büyüterek ya da yeni teşkilatlar kurarak çözme şeklindeki doğru olmayan yaklaşımların bir örneği de burada karşımıza çıkmaktadır.

Aynı şekilde Yükseköğretim Kanunu Taslağı ile üniversitelerin idari teşkilatında da değişiklik yapılması öngörülmektedir. Buna göre üniversiteler bünyesinde;

-Genel Sekreterlik

-Öğrenci İşleri Daire Başkanlığı,

-Sağlık, Kültür ve Spor Daire Başkanlığı,

-Kütüphane ve Dokümantasyon Daire Başkanlığı,

-Dış İlişkiler, Tanıtım ve Topluma Hizmet Daire Başkanlığı,

-Kalite ve Akreditasyon Daire Başkanlığı,

-Araştırma, Geliştirme ve Yenilik Daire Başkanlığı,

- Strateji Geliştirme Daire Başkanlığı

-Bilgi Yönetimi Daire Başkanlığı,

-İnsan Kaynakları Daire Başkanlığı,

Destek Hizmetleri Daire Başkanlığı,

-Gayrimenkul Yönetim ve Geliştirme Daire Başkanlığı,

-Akademik Proje ve Programlar Daire Başkanlığı,

-Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği,

-Hukuk Müşavirliği,

-Özel Kalem Müdürlüğü,

Yükseköğretim Kanunu Taslağında üniversitelerin idari teşkilatlanmasında da yine mevcut daire başkanlıklarının bir kısmının ismi değiştirilirken, yeni daire başkanlıkları kurulması da öngörülmektedir.

Akademik Proje ve Programlar Daire Başkanlığı gibi kurulması düşünülen yeni bazı daire başkanlıklarının görevleri incelendiğinde, altının yeterince doldurulamadığı, bu başkanlıklara gerçekten ihtiyaç olup olmadığının anlaşılamadığı görülmektedir. Tıpkı YÖK teşkilatında olduğu gibi üniversitelerin teşkilat yapısında da büyük çapta bir artış getiren bu yeni teşkilat yapısına neden ihtiyaç duyulduğu mevcut görevlerin incelenmesinden anlaşılamamaktadır. Bu hizmetlerin bir kısmının müdürlük yolu ile yürütülmesinin teşkilatlanmada temel ilke olan, atıl kapasite ve kaynak israfının önlenmesi bakımından daha doğru olacağı gözükmektedir.

15 Ekim 2013 Salı

YÜKSEKOKULLARIN TEŞKİLAT YAPISI

YÜKSEKOKULLARIN TEŞKİLAT YAPISI

Yüksekokullar, Belirli bir mesleğe yönelik eğitim öğretime ağırlık veren yükseköğretim kurumudur.

Yüksekokulların Akademik Teşkilatı:

Yüksekokulların akademik teşkilatı, Yüksekokul Müdürü, Yüksekokul Kurulu ve Yüksekokul Yönetim Kurulundan oluşmaktadır.

Yüksekokul Müdürü, üç yıl için ilgili fakülte dekanının önerisi üzerine rektör tarafından atanmaktadır.

Yüksekokul Kurulu, müdürün başkanlığında, müdür yardımcıları ve okulu oluşturan bölüm veya ana bilim dalı başkanlarından oluşur.

Yüksekokul Yönetim Kurulu ise müdürün başkanlığında, müdür yardımcıları ile müdürce gösterilecek altı aday arasından yüksekokul kurulu tarafından üç yıl için seçilecek üç öğretim üyesinden teşkil eder.

Yüksekokulların İdari Teşkilatı:

Yüksekokul İdari teşkilatı, yüksekokul sekreteri ile sekreterlik bürosundan ve ihtiyaca göre kurulacak öğrenci işleri, personel, kütüphane, mali işler ve destek hizmetler biriminden oluşur. Bir yüksekokulda, bu birimlerin kurulmasına, ilgili üniversitenin önerisi üzerine Yükseköğretim Kurulunca karar verilir.

BÖLÜM TEŞKİLAT YAPISI:

Bölüm, amaç, kapsam ve nitelik yönünden bir bütün teşkil eden, birbirini tamamlayan veya birbirine yakın anabilim ve anasanat dallarından oluşan; fakültelerin ve yüksekokulların eğitim - öğretim, bilimsel araştırma ve uygulama birimini ifade etmektedir.

Bölümün Akademik Teşkilatı:

Bölüm, ilgili bölümün her düzeyde eğitim - öğretim ve araştırmalarından ve bölüme ait her türlü faaliyetin düzenli ve verimli bir şekilde yürütülmesinden sorumlu Bölüm Başkanı tarafında yönetilir.

Bölümün İdari Teşkilatı:

Bölüm idari teşkilatı bir büro şefinin yönetiminde yeteri kadar personelden oluşur ve Bölüm bürosu, bölümün yazı, evrak ve benzeri işlerini bölüm başkanının emirlerine göre yerine getirir.

FAKÜLTE VE ENSTİTÜLERİN TEŞKİLAT YAPISI

FAKÜLTELERİN TEŞKİLAT YAPISI

Fakülte, yüksek düzeyde eğitim - öğretim, bilimsel araştırma ve yayın yapan; kendisine birimler bağlanabilen yükseköğretim kurumudur.

Fakültelerin Akademik Teşkilatı:

Fakültenin akademik organları, Dekan, Fakülte Kurulu ve Fakülte Yönetim Kuruludur.

Dekan, rektörün önereceği, üniversite içinden veya dışından üç profesör arasından Yükseköğretim Kurulunca üç yıl süre ile seçilir. Fakülte Kurulu fakülteye bağlı bölümlerin başkanları ile varsa fakülteye bağlı enstitü ve yüksekokul müdürlerinden ve diğer akademik personelin kendi aralarından seçtikleri üyelerden oluşurken, Fakülte Yönetim Kurulu’ da dekanın başkanlığında fakülte kurulunun seçeceği üç profesör, iki doçent ve bir yardımcı doçentten teşkil eder.

Fakültelerin İdari Teşkilatı:

Fakülte idari teşkilatı, fakülte sekreteri ile sekreterlik bürosundan ve ihtiyaca göre kurulacak öğrenci işleri, personel, kütüphane, mali işler, yayın ve destek hizmetleri biriminden oluşur. Bir fakültede bu birimlerin kurulmasına ilgili üniversitenin önerisi üzerine Yükseköğretim Kurulunca karar verilir.

ENSTİTÜLERİN TEŞKİLAT YAPISI

Enstitü, üniversitelerde ve fakültelerde birden fazla benzer ve ilgili bilim dallarında lisans üstü, eğitim - öğretim, bilimsel araştırma ve uygulama yapan bir yükseköğretim kurumudur.

Enstitülerin Akademik Teşkilatı:

Enstitünün akademik organları, Müdür, Enstitü Kurulu ve Enstitü Yönetim Kuruludur.

Enstitü Müdürü, üç yıl için ilgili fakülte dekanının önerisi üzerine rektör tarafından atanır.

Enstitü Kurulu, müdürün başkanlığında, müdür yardımcıları ve enstitüyü oluşturan ana bilim dalı başkanlarından oluşurken, Enstitü Yönetim Kurulu müdürün başkanlığında, müdür yardımcıları, müdürce gösterilecek altı aday arasından enstitü kurulu tarafından üç yıl için seçilecek üç öğretim üyesinden teşkil eder.

Enstitülerin İdari Teşkilatı:

Enstitü idari teşkilatı, enstitü sekreteri ile sekreterlik bürosundan ve ihtiyaca göre kurulacak öğrenci işleri ve destek hizmetleri biriminden oluşur. Bir enstitüde, bu birimlerin kurulmasına ilgili üniversitenin önerisi üzerine Yükseköğretim Kurulunca karar verilir.

Enstitü sekreteri ile sekreterlik bürosu ve varsa bağlı birimler, enstitünün idari hizmetlerinin yürütülmesinden sorumludur.

14 Ekim 2013 Pazartesi

BAKANLAR KURULU KARARLARININ TÜRKİYE UYGULAMASINA ÜZERİNE GENEL DÜŞÜNCELER

Kamu yönetimi her dönemde toplumsal gelişmenin önemli bir itici gücü olmuş, değişimin doğrultusunu ve hızını etkilemiştir. Ancak, bu yönüyle yaratıcı ve yapıcı bir güç olarak toplumsal kalkınmaya olan katkısının yanında, aynı zamanda statükocu yapısı nedeniyle gelişmeyi engelleyen ve dönüşümün önünü tıkayan bir güç de olabilir.

Bu sebeple, Türk toplumunun ve özel sektörünün sahip olduğu dinamik yapı yanında kamunun hantal ve ağır yapısı yönetim anlayışının iyileştirilmesi ve yeniden düzenlenmesi çalışmalarına temel oluşturur. İhtiyaçlara daha hızlı ve etkili cevap verebilecek bir yönetim modeli oturtmanın temel formülü ise düzenli olarak yapılan reform ve gözden geçirme çalışmalarıdır.

Şüphesiz ki ülkemizde yapılacak yeniden düzenleme çalışmalarına yürütmenin temel organı niteliği kazanmış olan Bakanlar Kurulunun görev ve yetkilerinden başlanması reform çalışmalarının sistematik ve düzenli yürütülmesi açısından önemlidir. Yönetimin daha dinamik bir anlayışa kavuşturulması, etkin ve verimli çalışan sağlıklı bir yapıya dönüştürülmesi halkın ihtiyaçlarının daha hızlı karşılanması bakımından da gereklidir. Bu açıdan bakıldığında yönetim piramidinin alt kademelerine daha çok sorumluluk ve yetki aktarmak, piramidin tepesinde yer alan Bakanlar Kurulunun genel siyasetin belirlenmesi gibi temel görevlere konsantre olmasını sağlamak hizmetlerin daha hızlı yürütülmesi açısından gereklidir.

Kamu yönetimi alanında yapılması gereken bu reformun, hükümet etme olarak ta adlandırabileceğimiz siyasal işlevler ile yürütme işlevlerini birbirinden ayırma ilkesini hayata geçirerek hükümetin güçlenmesine katkıda bulunacağı aşikardır. Modern yönetim anlayışı içinde önemli yere sahip olan kamusal görevlerin yerinden yönetimi ve yetki genişlemesi ilkelerinin gözetimi ışığında Bakanlar Kurulu kararları hususunda yapılacak yeniden yapılandırma çalışmaları sayesinde hükümet artık tek tek işlerle ilgilenmek yerine devletin kalkınma stratejisiyle, güvenlikle ve kamu düzeniyle ilgili temel kararları alan bir otorite haline gelecektir.

Bu anlamda, 1982 Anayasasının 112 nci maddesinde ifadesini bulan “Bakanlar Kurulunun hükümetin genel siyasetinin yürütülmesinden birlikte sorumlu olduğu” şeklindeki tanımlama, yürütmenin görev, yetki ve sorumluluk dağılımında akılcı bir yol izleyerek Bakanlar Kurulunu genel siyasetin belirlendiği yer olarak gösterdiği halde, mevcut kanunlarımızda yer alan hükümler incelendiğinde çok sayıda ayrıntılı ve uzmanlık gerektiren konunun Bakanlar Kurulunun yetkisine bırakılmış olduğunu görmekteyiz. Üstelik sadece merkezi yönetimle ilgili olmayıp aynı zamanda yerel yönetimlerle dahi ilgili olabilen ve çoğu uzmanlık gerektiren, teknik nitelikteki görevler, Kurulun sahip olduğu siyasi niteliğin göz ardı edilerek tamamen bir yönetim organı haline dönüştürülmeye başlandığı anlamına gelmektedir.

Bunun sonucu olarak, Bakanlar Kurulunda vücut bulan, somutlaşan ve icrai faaliyetini gerçekleştiren hükümet, ulusal bir strateji ve siyaset hazırlamak, bu strateji ve siyaseti ulusal ve uluslararası alanlarda tutarlı şekilde uygulamak yerine “icraat yapmayı” tercih etmektedir. Bakanlar Kurulu üzerindeki bu yükün doğal bir sonucu olarak bazen kararnamelerin elden imza denilen yolla tekemmül ettirildiği dahi görülmektedir.

BAKANLAR KURULU KARARLARINDA YER VERİLEN HUSUSLAR NELERDİR-5

Kamusal Mal ve Hizmet Tarifelerinin Belirlenmesine İlişkin Kararlar

4736 sayılı Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Ürettikleri Mal ve Hizmet Tarifeleri İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 1 inci maddesinde “Genel bütçeye dahil daireler ile katma bütçeli idareler, bunlara bağlı döner sermayeli kuruluşlar, kanunla kurulan fonlar, kefalet sandıkları, sosyal güvenlik kuruluşları, genel ve katma bütçelerin transfer tertiplerinden yardım alan kuruluşlar, kamu iktisadi teşebbüsleri ve bağlı ortaklıkları ile müesseseleri, il özel idareleri ve belediyeler ile bunların kurdukları birlik, müessese ve işletmeler, özel bütçeli kuruluşlar, özelleştirme işlemleri tamamlanıncaya kadar, 24.11.1994 tarihli ve 4046 sayılı Kanuna tâbi kuruluşlar ve özel hukuk hükümlerine tâbi, kamunun çoğunluk hissesine sahip olduğu kuruluşlar, kamu banka ve kuruluşları ile bunlara bağlı iş yerleri ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarınca üretilen mal ve hizmet bedellerinde işletmecilik gereği yapılması gereken ticarî indirimler hariç herhangi bir kişi veya kuruma ücretsiz veya indirimli tarife uygulanmaz.

Bakanlar Kurulu birinci fıkra hükmünden muaf tutulacak kişi veya kurumları tespit etmeye yetkilidir.” hükmüne yer verilmiştir.
Bu hüküm gereğince kamu kurum ve kuruluşlarınca üretilen mal ve hizmetlerin tarifelerinde indirim yapılmasına ilişkin Bakanlar Kurulu kararları çıkmaktadır. 

Tüzükler

Yukarıda yer verilen bölümlerde değindiğimiz gibi, Anayasamızın 115 inci maddesi ile Bakanlar Kuruluna, kanunun uygulanmasını göstermek veya emrettiği işleri belirtmek üzere, kanunlara aykırı olmamak ve Danıştay’ın incelemesinden geçirilmek şartıyla tüzük çıkarma yetkisi tanınmıştır. Tüzük her ne kadar Anayasada ifadesini bulan bir düzenleyici işlem olsa da uygulama da fazlaca kullanılmayan, benzer işlevleri nedeniyle Yönetmeliğin tercih edildiği bir kurallar bütünü olarak kalmıştır. Bunun doğal bir sonucu olarak Tüzüklerle ilgili olarak son yıllarda çıkan Bakanlar Kurulu kararlarının büyük bir kısmı mevcut Tüzüklerin yürürlükten kaldırılması amacına yöneliktir.

BAKANLAR KURULU KARARLARINDA YER VERİLEN HUSUSLAR NELERDİR-4

8)Toprak Reformu ve Arazi Kullanımı İle İlgili Kararlar

5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununun 17 nci maddesi “Arazinin rasyonel kullanımını sağlamak amacıyla parsel büyüklüklerinin optimum ölçülerde oluşması için, arazinin yarısından çoğuna malik bulunan ve sayıca maliklerin yarısından fazlasını oluşturanların muvafakati üzerine isteğe bağlı, Bakanlığın veya kurulların talebi üzerine kamu yararı gözetilerek isteğe bağlı olmaksızın, Bakanlar Kurulu kararı ile arazi toplulaştırma proje sahası belirlenir ve uygulanır.” hükmünü içermektedir. Yine konuyla ilgili olarak 3083 sayılı Sulama Alanlarında Arazi Düzenlenmesine Dair Tarım Reformu Kanununun 3 üncü maddesi hükmü ile de Bakanlar Kuruluna bu hususta yetki verilmiştir. Dolayısıyla ülkemiz topraklarının verimli şekilde işletilmesi, işletilmesinin korunması, planlı arazi kullanımın yaygınlaştırılması, tarım ve sulama alanlarının belirlenmesi gibi amaçlarla arazi toplulaştırılması ve bu arazilerin dağıtımı bahsi geçen hükümler çerçevesinde Bakanlar Kurulu kararı ile gerçekleştirilmektedir.

9)Acele Kamulaştırma Kararları

2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 27 nci maddesinde yer alan “3634 sayılı Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanununun uygulanmasında yurt savunması ihtiyacına veya aceleliğine Bakanlar Kurulunca karar alınacak hallerde veya özel kanunlarla öngörülen olağanüstü durumlarda gerekli olan taşınmaz malların kamulaştırılmasında kıymet takdiri dışındaki işlemler sonradan tamamlanmak üzere ilgili idarenin istemi ile mahkemece yedi gün içinde o taşınmaz malın 10 uncu madde esasları dairesinde ve 15 inci madde uyarınca seçilecek bilirkişilerce tespit edilecek değeri, idare tarafından mal sahibi adına 10 uncu maddeye göre yapılacak davetiye ve ilanda belirtilen bankaya yatırılarak o taşınmaz mala el konulabilir.” hükmü Bakanlar Kuruluna acele kamulaştırma konusunda yetki tanımaktadır. Acil ve istisnai durumlarda kullanılması gereken bu yolun da sık sık kullanıldığını bu hususta çıkan çok sayıdaki Bakanlar Kurulu kararından görmekteyiz.

10)Yerel Yönetimlerle İlgili Kararlar

Anayasamızın 127 nci maddesinin son fıkrasında “Mahalli idarelerin belirli kamu hizmetlerinin görülmesi amacı ile, kendi aralarında Bakanlar Kurulunun izni ile birlik kurmaları, görevleri, yetkileri, maliye ve kolluk işleri ve merkezi idare ile karşılıklı bağ ve ilgileri kanunla düzenlenir.” hükmü, buna uygun olarak ta 5355 sayılı Mahalli İdare Birlikleri Kanununun 4 üncü maddesi “Birlik, birlik tüzüğünün kesinleşmesinden sonra Bakanlar Kurulunun izni ile kurulur ve tüzel kişilik kazanır.” hükmünü ihtiva ettiğinden dolayı mahalli idare birliklerinin kurulması ile ilgili olarak çıkarılan Bakanlar Kurulu kararları bulunmaktadır.

Bu noktada ilginç olan Bakanlar Kurulu kararları üzerindeki irrasyonel iş yüküne 1982 Anayasasının da katkıda bulunmuş olmasıdır.

BAKANLAR KURULU KARARLARINDA YER VERİLEN HUSUSLAR NELERDİR-3


5)Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı, Merkez ve Taşra Teşkilatlarının Kurulması Hakkındaki Kararlar 

189 Sayılı Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 4 üncü maddesinde “Sürekli yurtdışı teşkilatından;

a) Dış temsilcilikler, Dışişleri Bakanlığının,

b) İhtisas birimleri ile dış temsilcilik niteliği taşımayan yurtdışı teşkilatı ilgili kamu kurum ve kuruluşunun, teklifi üzerine Bakanlar Kurulu kararı ile kurulur veya akredite edilir, kaldırılır, birleştirilir veya değiştirilir.” hükmü, 5 inci maddesinde ise “Geçici özel diplomatik temsilcilikler Bakanlar Kurulu Kararı; geçici ihtisas birimleri ve dış temsilcilik niteliği taşımayan geçici yurtdışı teşkilatı ortak kararname ile kurulur.” hükmü yer almaktadır.

Aynı şekilde, 3046 sayılı Kanunun 16/b maddesi “Diğer daire başkanlıkları ile şube müdürlükleri hizmetin özelliğine göre ilgili bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar Kurulu Kararı ile kurulur, kaldırılır, aynı bakanlık içerisinde veya bakanlıklar arasındaki bağlantısı değiştirilir.” hükmüne, 17/d maddesinde ise “Sürekli görev veya hizmet yapacak taşra teşkilatı ihtiyaçlara ve hizmetin özelliklerine göre bölge, il ve ilçe kuruluşları olarak, ilgili merkez teşkilatının teklifi üzerine Devlet Planlama Teşkilatı ile Devlet Personel Başkanlığının görüşleri alınarak Bakanlar Kurulu Kararı ile kurulur, kaldırılır veya değiştirilir.” hükmüne yer vermiştir.

Bu hükümlerde yer verildiği üzere, kamu kurum ve kuruluşlarının gerek bazı yurt dışı teşkilatları gerekse merkezde veya taşrada kurulacak değişik idari birimler için Bakanlar Kurulu kararı şartı aranmaktadır.

6)Gümrük Kuralları İle İlgili Kararlar 

Bakanlar Kurulu kararlarına fazlasıyla konu olan karar türlerinden biri de, gümrük bölgesine giren veya çıkan eşya ve araçlara ilişkin kural ve tarifelerle ilgili olarak çıkartılan kararlardır.

Anayasamızın 167 nci maddesinin ikinci fıkrası “Dış ticaretin ülke ekonomisinin yararına olmak üzere düzenlenmesi amacıyla ithalat, ihracat ve diğer dış ticaret işlemleri üzerine vergi ve benzeri yükümlülükler dışında ek mali yükümlülükler koymaya ve bunları kaldırmaya kanunla Bakanlar Kuruluna yetki verilebilir.” hükmünü getirmiştir.

Anayasada yer verilen bu hüküm gereğince gümrük kural ve tarifeleri ile ilgili kararların dayanağını ise, 4458 Sayılı Gümrük Kanunun 16 ncı maddesinde yer alan “Mahiyeti ve nihai kullanım şekli gerekçesiyle, bazı eşyanın yararlanabileceği tercihli tarife uygulaması, Bakanlar Kurulunca belirlenen şartlara tabidir.” hükmü, yada 55 inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “Bakanlar Kurulu; kamu ahlakı, kamu düzeni, kamu güvenliği, insan, hayvan ve bitki sağlık ve hayatlarının korunması, sanatsal, tarihi veya arkeolojik değeri olan ulusal hazinelerin korunması, fikri ve sınai mülkiyet haklarının korunması gerekçeleri ile eşyanın gümrükçe onaylanmış bir işlem veya kullanıma tabi tutulmasına yasaklama veya kısıtlamalar koyabilir.” hükmü gibi gümrük tarifeleri ile ilgili hususlarda Bakanlar Kurulu kararına yetki tanıyan çok sayıda ilgili kanun maddesi oluşturmaktadır.

7)Tarımsal Destekleme Veya Esnaf ve Sanatkarlara Ucuz Kredi Kullandırılması Hakkındaki Kararlar 

Gerek çiftçilerin gerekse esnaf ve sanatkarların desteklenmesi politikalarının bir gereği olarak tarımsal destekleme araçlarının kullanılması ve hem çiftçiye hem de esnaf ve sanatkarlara sağlanacak ucuz kredi imkanlarıyla ilgili olarak çıkan Bakanlar Kurulu kararlarını da ayrı bir grup olarak niteleyebiliriz.

Söz konusu kararlar, 5488 sayılı Tarım Kanununun tarımsal destekleme araçlarını düzenleyen 19 uncu maddesindeki hükümler ile 5570 sayılı Kamu Sermayeli Bankalar Tarafından Yürütülen Faiz Destekli Kredi Kullandırılmasına Dair Kanunun 1 inci maddesinde yer alan “Tarımsal üretimin, esnaf ve sanatkârların desteklenmesi amacıyla, kamu sermayeli bankalar tarafından yürütülen faiz destekli kredi kullandırılması uygulamalarına, bankaların sermayelerindeki kamu payının % 50’nin altına düşmesi halinde de devam edilebilir. Bu durumda uygulamanın süresini, usûl ve esaslarını, denetimini ve uygulamayı yönetecek olan bankayı ve/veya bankaları belirlemeye Bakanlar Kurulu yetkilidir.” şeklindeki hüküm gereğince çıkarılmaktadır.

13 Ekim 2013 Pazar

ÜNİVERSİTELERİN TEŞKİLAT YAPISI


Üniversite, bilimsel özerkliğe ve kamu tüzelkişiliğine sahip yüksek düzeyde eğitim - öğretim, bilimsel araştırma,yayın ve danışmanlık yapan; fakülte, enstitü, yüksekokul ve benzeri kuruluş ve birimlerden oluşan yükseköğretim kurumudur.

Üniversitelerin Akademik Teşkilatı:

Üniversitenin akademik organları, Rektör, Senato ve Üniversite Yönetim Kuruludur.

Rektör profesör akademik unvanına sahip kişiler arasından Cumhurbaşkanınca atanır. Senato, rektör yardımcıları, dekanlar ve her fakülteden fakülte kurullarınca üç yıl için seçilecek birer öğretim üyesi ile rektörlüğe bağlı enstitü ve yüksekokul müdürlerinden teşekkül ederken, Üniversite Yönetim Kurulu, rektörün başkanlığında dekanlardan, üniversiteye bağlı değişik öğretim birim ve alanlarını temsil edecek şekilde senatoca dört yıl için seçilecek üç profesörden oluşur.

Üniversitelerin İdari Teşkilatı:

Üniversite İdari Teşkilatı aşağıdaki birimlerden oluşur:

*Genel Sekreterlik,

*İç Denetim Birimi Başkanlığı

* Bilgi İşlem Daire Başkanlığı,

*İdari ve Mali İşler Daire Başkanlığı,

* Kütüphane ve Dokümantasyon Daire Başkanlığı,

* Öğrenci İşleri Daire Başkanlığı,

* Personel Daire Başkanlığı,

* Sağlık, Kültür ve Spor Daire Başkanlığı,

*Strateji Geliştirme Daire Başkanlığı

*Yapı İşleri ve Teknik Daire Başkanlığı,

*Hukuk Müşavirliği,

*Hastanesi bulunan üniversitelerde Hastane Başmüdürlüğü

Üniversitelerin idari teşkilatında, 124 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede yer verilen komptrolörlük daire başkanlığı ile destek hizmetleri daire başkanlığı yerine, bunların birleşimi ile oluşan İdari ve Mali İşler Dairesi Başkanlığına yer verilmiştir.

Üniversitelerin idari teşkilatının başında Genel Sekreter bulunur. Genel Sekreterlik, bir Genel Sekreter ile en çok iki Genel Sekreter Yardımcısından ve bağlı birimlerden oluşurken, Genel Sekreter üniversite idari teşkilatının çalışmasından Rektöre karşı sorumludur.

YÜKSEKÖĞRETİM KURULUNUN (YÖK) TEŞKİLAT YAPISI


Yükseköğretim Kurulu, tüm yüksek öğretimi düzenleyen ve yükseköğretim kurumlarının faaliyetlerine yön veren, 2547 sayılı Kanunla kendisine verilen görev ve yetkiler çerçevesinde özerkliğe ve kamu tüzel kişiliğine sahip, bir kuruluştur.

Yükseköğretim Kurulu(YÖK) Akademik Teşkilatı:

Yükseköğretim kurumları arasında üst kuruluşlardan olan Yükseköğretim Kurulu, Cumhurbaşkanı tarafından, rektörlük ve öğretim üyeliğinde başarılı hizmet yapmış profesörlere öncelik vermek suretiyle seçilen yedi, Bakanlar Kurulunca temayüz etmiş üst düzeydeki Devlet görevlileri veya emeklileri arasından seçilen yedi ve Üniversitelerarası Kurulca, Kurul üyesi olmayan profesör öğretim üyelerinden seçilen yedi kişiden oluşur.

Yükseköğretim Kurulu Organları; Genel Kurul, Başkan ve Yürütme Kurulu'ndan ibarettir.

Yükseköğretim Kurulunun bazı görevleri arasında, Yükseköğretim kurumlarının kurulması, geliştirilmesi, Yükseköğretim kurumları arasında işbirliği ve koordinasyonunun sağlanması, yaz öğretimi, gece öğretimi, ikili öğretim gibi eğitimlerin verilmesine karar alınması, eğitim - öğretim programlarının asgari ders saatleri ve sürelerinin tespit edilmesi, üniversitelerin profesör, doçent ve yardımcı doçent kadrolarının dengeli bir oranda tespit edilmesi, Üniversitelerin kapasitelerinin tespit edilmesi; imkan ve fırsat eşitliği sağlayacak önlemlerin alınması, üniversite bütçelerinin tetkik ve onayladıktan sonra Milli Eğitim Bakanlığına sunulması, akademik personel ile ilgili disiplin işlemlerinin yürütülmesi bulunmaktadır.

Yükseköğretim Kurulu(YÖK) İdari Teşkilatı

Yükseköğretim Kurulu idari teşkilatı aşağıdaki birimlerden oluşur:

*Özel Kalem Müdürlüğü,

*Genel Sekreterlik,

* Eğitim, Öğretim Dairesi Başkanlığı,

*Strateji Geliştirme Dairesi Başkanlığı

*Personel Dairesi Başkanlığı,

*Yayın ve Dokümantasyon Dairesi Başkanlığı,

* İnşaat, Bakım, Onarım Daire Başkanlığı,

*İdari ve Mali İşler Dairesi Başkanlığı

*Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığı

*Hukuk Müşavirliği,

*Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği

*İç Denetim Birimi

Genel Sekreterlik, bir genel sekreter ile en çok iki genel sekreter yardımcısından ve bağlı birimlerden oluşur. Genel Sekreter, Yükseköğretim Kurulu İdari Teşkilatının başıdır ve bu teşkilatın çalışmasından Yükseköğretim Kurulu Başkanına karşı sorumludur.

Kurulun idari teşkilatında, 124 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede yer verilen komptrolörlük daire başkanlığı ile destek hizmetleri daire başkanlığı yerine, bunların birleşimi ile oluşan İdari ve Mali İşler Dairesi Başkanlığına yer verilmiştir.

BAKANLAR KURULU KARARLARINDA YER VERİLEN HUSUSLAR NELERDİR-2

Bakanlar Kurulu Kararlarında yer alan hususlar olarak sayısal bakımdan 3 üncü ve  4 üncü sırada yer verilenler atama kararnameleri ve yönetmeliklerdir.

3)Atama Kararnameleri
2451 sayılı Bakanlıklar ve Bağlı Kuruluşlarda Atama Usulüne İlişkin Kanunun 2 nci maddesi “Bu Kanuna ekli (1) sayılı cetvelde gösterilen unvanları taşıyan görevlere Bakanlar Kurulu kararı ile, (2) sayılı cetvelde gösterilen unvanları taşıyan görevlere müşterek kararla atama yapılır.” hükmünü getirmiş, (1) sayılı cetvelde yer alan unvanlar ise Valiler, Büyükelçiler, Daimi Temsilciler, Daimi Delegeler, Diyanet İşleri Başkanı ve Yüksek Din Kurulu Üyeleri, Yüksek Denetleme Kurulu Başkan ve üyeleri ile Türkiye İstatistik Kurumu Başkanı olarak sayılmıştır. 

Aynı Kanunun 3 üncü maddesi ise “Bu Kanuna ekli cetvellerde yer almayan unvanları taşıyan kadro ve görevlere yapılacak atama ve nakillerde, bu Kanunun kapsamına giren kuruluşların teşkilat kanunlarında veya özel kanunlarındaki hükümlerin uygulanmasına devam olunur. Ancak bunlardan bu Kanunun yürürlüğe girmesinden önce Bakanlar Kurulu kararı ile atanmaları öngörülenler müşterek kararla, müşterek kararla atanmaları öngörülenler ise Bakan onayı ile atanırlar.” hükmünü getirerek atamalar konusundaki Bakanlar Kurulunun üzerindeki yükü hafifletmeye çalışmıştır. Ancak, 2451 sayılı Kanun kapsamında yapılan atamalar dışında, üst kurul üyeliklerine yapılan atamalar gibi çok sayıda atama halen Bakanlar Kurulu kararnamesi ile yapılmaktadır.

4)Yönetmelikler

Yukarıda değindiğimiz üzere, 1982 Anayasası Başbakanlık, Bakanlıklar ve kamu tüzel kişilerine kanunların ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak üzere kendi görev alanları ile ilgili olarak Yönetmelik çıkarma yetkisi tanımışken, Bakanlar Kurulunca Yönetmelik çıkarılabileceğine dair açık bir hükme yer vermemiştir. Bununla birlikte, Anayasanın gerekçesinde bu konuya değinilmiş, ayrıca birçok kanun hükmü de Bakanlar Kuruluna Yönetmelik çıkarabilmesi hususunda gerekli yetkiyi tanımıştır. Ayrıca Gerek Anayasa Mahkemesinin gerekse Danıştay’ın vermiş olduğu kararlar da Bakanlar Kurulunca Yönetmelik çıkarılabileceği yönündedir.
Bununla birlikte Yönetmelik çıkarmaya hangi mercilerin yetkili olduğu konusunda öğretide yer alan görüşler farklılık göstermektedir. Bu konudaki görüşleri iki gruba ayırırsak, bunlardan ilk grup, yönetmelik çıkarmaya yetkili mercilerin Anayasanın 124. maddesinde sayılan mercilerle sınırlı olmadığını, eski bir deyişle, Anayasada sayılan mercilerin “tadadi” (örnek olarak sayılma) bir nitelik taşıdığını ifade etmekte, buna karşın, aksi yönde düşünen yazarlar ise söz konusu mercilerin Anayasada sayılanlarla sınırlı olduğunu, yine eski bir deyişle, “tahdidi” (sınırlı sayıda) olduğunu belirtmektedir.

Özellikle bir yönetmeliğe uygulama alanı bakımından daha çok güç ve ağırlık kazandırmak amacıyla bu yola başvurulduğu görülmekte olduğundan Bakanlar Kurulu kararı ile çıkarılan çok sayıda Yönetmelik bulunmaktadır.

Mevzuatımızda hangi konulardaki Yönetmeliklerin Bakanlar Kurulunca ve hangilerinin diğer kurumlarca çıkarılması gerektiği hususuna ilişkin genel bir düzenleme bulunmamaktadır. Ancak, Mevzuat Hazırlama Usul ve Esasları Hakkında Yönetmeliğin 22 nci maddesinde “Kanun, kanun hükmünde kararname ve Bakanlar Kurulu kararı ile yürürlüğe konulan düzenleyici işlemler dışındaki taslaklarda;

a) Bu düzenlemelerin dayanaklarında belirtilenler dışında yükümlülük getiren hükümler, malî konularda gelir ve gider öngören hükümler ile teşkilat kuran veya kaldıran, kadro iptal veya ihdas eden hükümlere yer verilmez.

b) Bakanlıklar ile diğer kamu kurum ve kuruluşlarına görev ve sorumluluk yükleyen hükümlere yer verilmesi hâlinde, bu bakanlık ile kamu kurum ve kuruluşlarının uygun görüşleri alınır veya taslak bunlarla birlikte hazırlanır.” hükmüne yer verilmiştir. Bu hüküm gereğince, dayanaklarında belirtilenler dışında yükümlülük getiren, mali konularda gelir ve gider öngören, teşkilat kuran veya kaldıran ve kadro iptal yada ihdasına ilişkin hükümler içeren yönetmeliklerin Bakanlar Kurulu kararı ile çıkarılması gerektiği anlaşılmaktadır.

BAKANLAR KURULU KARARLARINDA YER VERİLEN HUSUSLAR NELERDİR-1

Günümüzde yerleşmiş olan sosyal devlet düşüncesi, kamu hizmeti anlayışında var olan gelişmeler, yürütmenin hayatın her alanındaki düzenleyici ve denetleyici görevleri, Bakanlar Kuruluna gereksiz ve fazlaca görev yükleyen çok sayıda kanun hükmü gibi etkenlerle, Bakanlar Kurulu kararları çok çeşitli alanlarda birbirinden farklılık gösteren sınıflandırılması zor bir yapıya ulaşmıştır.

Bu sebeple, Bakanlar Kurulu Kararları incelemeye tabi tuttuğumuzda en çok konu olan hususlardan en az konu olan hususlara doğru bir sıralamaya giderek sizlere anlatmaya çalışacağım. Ancak konular çok uzun olacağından Bakanlar Kurulu Kararlarının içerikleri şeklindeki bu yazıyı 4-5 parça halinde yayınlamayı düşünüyorum.


1)Milletlerarası Andlaşmalar 

Yukarıdaki grafikten de anlaşılacağı üzere, çıkarılan her beş Bakanlar Kurulu kararından biri, milletlerarası andlaşmaların onaylanması, yürürlüğe konulması için gerekli bildirilerin yapılması, uygulama alanın değiştiğinin tespit edilmesi, uygulanmasının durdurulması veya sona erdirilmesi ile ilgilidir.
Bakanlar Kuruluna bu alandaki yetkisini veren çok sayıda kanun hükmü bulunmaktadır. Ancak genel olarak, 244 sayılı Milletlerarası Andlaşmaların Yapılması, Yürürlüğü ve Yayınlanması İle Bazı Andlaşmaların Yapılması İçin Bakanlar Kuruluna Yetki Verilmesi Hakkında Kanunun 3, 5 ve 6 ıncı maddeleri ile 5682 sayılı Pasaport Kanununun 10, 11 inci maddeleri, 4749 sayılı Kanunun 10 uncu maddesi gibi hükümler gereğince Bakanlar Kurulu bu yetkisini kullanmaktadır. 
2)Fakülte, Yüksekokul ve Enstitü Kurulması, Kaldırılması Hakkında Kararlar 
2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununun Ek 30 uncu maddesinde “Bakanlar kurulu, Yükseköğretim Kurulu ve Milli Eğitim Bakanlığının önerisi ile üniversitelere bağlı olarak fakülte, enstitü ve yüksekokul kurmaya; bu birimlerle ilgili olarak birleştirmeye, kapatmaya, bağlantı ve isim değişikliği yapmaya yetkilidir.” hükmü yer almaktadır. 
Aynı şekilde, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun Ek 2 nci maddesi “Vakıflar; kazanç amacına yönelik olmamak şartıyla ve mali ve idari hususlar dışında, akademik çalışmalar, öğretim elemanlarının sağlanması ve güvenlik yönlerinden bu Kanunda gösterilen esas ve usullere uymak kaydıyla, Yükseköğretim kurumları veya bunlara bağlı birimlerden birini veya birden fazlasını ya da bir üniversite veya yüksek teknoloji enstitüsüne bağlı olmaksızın, ekonominin ihtiyaç duyduğu alanlarda yüksek nitelikli işgücü yetiştirmek amacıyla, bu Kanun hükümleri çerçevesinde kalmak şartıyla meslek yüksekokulu kurabilir. Bu meslek yüksekokulu, kamu tüzel kişiliğini haiz olup, Yükseköğretim Kurulunun görüşü alınarak Bakanlar Kurulu kararı ile kurulur.” hükmü ile vakıf üniversitelerinin kuracağı meslek yüksekokulları için dahi Bakanlar Kuruluna yetki vermiştir. 
Bu hükümler gereğince fakülte, enstitü ve yüksekokul kurulması, kaldırılması veya isim değişikliği yapılması gibi hususlarla ilgili olarak çok sayıda Bakanlar Kurulu kararı çıkmaktadır. Bu konudaki kararlar, özellikle son yıllarda ülkemizde kurulan üniversite sayısındaki artış sebebiyle Bakanlar Kurulu kararlarına en çok konu olan ikinci husus olarak karşımıza çıkmaktadır. 

12 Ekim 2013 Cumartesi

ESKİ HÜKÜMLÜLERİN İSTİHDAMI NASIL OLUR?

Geçen gün yanıma gelen bir arkadaşın yakını eski hükümlü istihdamından yararlanmak istiyormuş bana sordu nasıl olur diye bende araştırdım öğrendim biraz buraya da yazalım ki, ihtiyacı olanlar öğrensin.

Eski hükümlülerin kamu kurum ve kuruluşlarında istihdam edilmeleri hususu, "Kamu Kurum ve Kuruluşlarında İşçi Olarak İstihdam Edilecek Özürlü ve Eski Hükümlülere Uygulanacak Sınav Yönetmeliği" ile düzenlenmiş olup, söz konusu Yönetmeliğin “Kamu kurum ve kuruluşlarına gönderme, sözlü sınav/mülakat yapılması” başlıklı 12 nci maddesinde Kurum, işgücü talebinin intikali üzerine başvuran adaylar içerisinde talep şartlarını taşıyan en yüksek puanlı adaydan başlamak üzere talep sayısının iki katına kadar adayın isim ve adreslerini içeren listeyi, ilgili kamu kurum ve kuruluşuna gönderir.
Merkezi sınavdan muaf olanlar, durumları talep şartlarına uygun olmak kaydıyla, açık iş sayısının iki katını geçmemek üzere kayıt tarihi ve sıra numarasına göre ayrı listeler halinde kamu kurum ve kuruluşlarına mülakata gönderilirler. 

Taleplere ilişkin başvuru ve kamu kurum ve kuruluşlarına listelerin gönderme süreleri Kurumca belirlenir.

Kamu kurum ve kuruluşları, Kurum tarafından gönderilen listelerin kendilerine ulaşmasını müteakip 30 gün içinde sözlü sınav/mülakat yapmak zorundadır. Sözlü sınavlarda görevin özelliğine göre adayların mesleki bilgileri ile davranışları değerlendirilir ve ihtiyaç duyulması halinde bilgi ve becerileri ölçülür. Sözlü sınavda değerlendirme 100 puan üzerinden en yüksek puanı alandan başlamak üzere başarı sıralamasına göre yapılır.

Sözlü sınav/mülakat sonuçları, sınavın yapıldığı ildeki ilgili kamu kurumu tarafından herkesin görebileceği bir yere asılmak suretiyle ilan edilir, varsa web sitelerinde yayınlanır ve ayrıca sınava giren adaylara yazılı olarak bildirilir.

İlgili kamu kurum ve kuruluşları, sözlü sınav/mülakatta başarılı olup, işe alınanlar ile başarısız olanların listesini atamayı izleyen 15 gün içerisinde Kuruma iletir.

Burada anlatılan süreci düşündüğümde bana biraz fazla karmaşık gibi geldi. Ancak resmi bir yerden aldığım cevap üzerine bu yazıyı kaleme aldım. İnşallah birilerinin işe yarar.

BAKANLAR KURULU KARARLARININ SINIFLANDIRILMASI

Yürütmenin temel organı niteliğinde olan Bakanlar Kurulu tarafından hükümetin genel siyasetinin yürütülmesi anlamını taşımayacak vasıfta, teferruatlarla dolu, çok sayıda ve çok çeşitli kararlar verilmiş olması bir sınıflandırma yapılmasını zorlaştırmaktadır. Ancak genel olarak Bakanlar Kurulu kararlarını objektif ve subjektif Bakanlar Kurulu kararları şeklinde bir ayrıma tabi tutabiliriz. 

Subjektif Bakanlar Kurulu Kararları
Subjektif Bakanlar Kurulu kararları ile bireysel nitelikte düzenlemeler yapan, geneli ilgilendiren kurallar getirmeyen nitelikteki Bakanlar Kurulu kararları kastedilmektedir. Bu kararlar belirli bir kişiye, nesneye ya da olaya uygulanan ve sadece bunlar için geçerli bir sonuç yaratan kararlardır. 

Bakanlar Kurulu yürütmenin temel organı olarak kamuyu ilgilendiren, genel siyasetin yürütülmesi ile ilgili konular dışında az sayıda da olsa subjektif nitelikte, kişilere özgü kararnameler çıkarabilmektedir. Bu tür kararnamelere örnek olarak Bakanlar Kurulu kararı ile yapılan atamaları, 5901 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu gereğince vatandaşlık hakkı kazanılması ya da kaybettirilmesi veya 1489 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu gereğince mezarlıklar dışında ölü defni için çıkarılan Bakanlar Kurulu kararlarını örnek gösterebiliriz.

Objektif Bakanlar Kurulu Kararları 

Yasaların uygulanmasını göstermek üzere çıkarılan düzenleyici işlemleri içeren ya da bireysel nitelikte olmayıp, geneli ilgilendiren düzenlemeler içeren Bakanlar Kurulu kararlarını objektif Bakanlar Kurulu kararları olarak nitelendirebiliriz. Bakanlar Kurulu kararlarının büyük bir kısmı geneli ilgilendiren, kamusal düzenlemeler getiren objektif nitelikte kararlardır.Bu tür Bakanlar Kurulu kararları, Kanun Hükmünde Kararname, Tüzük, Yönetmelik veya kararname şeklinde ortaya çıkabilmektedir.

1982 Anayasasının 91 inci maddesi “Türkiye Büyük Millet Meclisi, Bakanlar Kuruluna kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi verebilir.” hükmü ile olağan dönemlerde, 121 inci maddesinde yer alan “Olağanüstü hal süresince, Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda, kanun hükmünde kararnameler çıkarabilir.” hükmü ile de olağanüstü dönemlerde Kanun Hükmünde Kararname çıkarma imkanı tanımıştır. Aynı şekilde 115 inci madde de yer alan “Bakanlar Kurulu, kanunun uygulanmasını göstermek veya emrettiği işleri belirtmek üzere, kanunlara aykırı olmamak ve Danıştay' ın incelemesinden geçirilmek şartıyla tüzükler çıkarabilir.” hükmü ile de tüzük çıkarma yetkisi vermiştir.

Bu iki temel düzenleyici işlem dışında Bakanlar Kurulunun daha sık başvurduğu düzenleyici işlem olarak Bakanlar Kurulu kararı ile çıkan Yönetmelikleri görmekteyiz. Anayasamızın 124 üncü maddesinde yer alan “Başbakanlık, bakanlıklar ve kamu tüzel kişileri, kendi görev alanlarını ilgilendiren kanunların ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak şartıyla, yönetmelikler çıkarabilirler.” hükmünde her ne kadar Bakanlar Kurulunun yönetmelik çıkarabileceğine dair bir düzenleme bulunmasa da 124 üncü maddenin gerekçesinde Bakanlar Kurulunun da yönetmelik çıkarabileceği hususu belirtilmiştir.

Ayrıca, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 2 nci maddesi ikinci fıkrasında yer alan “Bu Kanunun uygulanmasını göstermek veya emrettiği hususları belirtmek üzere tüzükler çıkarılır. Bu Kanunda öngörülen yönetmelikler Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulur.” hükmünde olduğu üzere, çeşitli kanunlarda Bakanlar Kurulunun Yönetmelik çıkarmasına imkan tanıyan hükümler bulunmaktadır.

Bunların dışında düzenleyici işlem niteliğinde olmadığı halde, objektif nitelikte olan yani genel ve objektif kurallar koyan Bakanlar Kurulu kararları da vardır. Bu kararnameler ile bireysel ve somut olaylar değil, belli bir topluluğu, ya da kamuyu ilgilendiren, somuta indirgenemeyecek kurallar bütünü getirilir. 6.6.1978 tarih ve 7/15754 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile yürürlüğe konulmuş olan Sözleşmeli Personel Çalıştırılmasına İlişkin Esaslar bu tür objektif Bakanlar Kurulu kararlarına örnek olarak gösterebiliriz.

BAKANLAR KURULU KARARLARININ GENEL NİTELİĞİ VE HUKUK HİYERARŞİSİNDEKİ YERİ

Bugün uygulamada, Bakanlar Kurulunun iradesinin ürünü olan bütün işlemler (KHK hariç) yürürlüğe girebilmek için bir kararnameyle yayımlanmak zorundadır. Bunun sonucu olarak, uygulamada, Bakanlar Kurulunun iradesinin ürünleri olan tüzükler, yönetmelikler ve Bakanlar Kurulu kararları çerçeve metin durumundaki kararnameye ek olarak yayınlanmaktadır. Kararname çerçeve metnin ismi karar ise bu metnin eki durumunda karar olmaktadır.

Bakanlar Kurulu kararlarının çıkarılmasına, uygulanmasına ya da kaldırılmasına ilişkin olarak şekil şartlarını düzenleyen temel bir mevzuat bulunmaması sebebiyle bu konudaki uygulama teamüllere dayanmaktadır. Her ne kadar Mevzuat Hazırlama Usul ve Esasları Hakkında Yönetmeliğin 1 inci maddesinde “Bu Yönetmeliğin amacı; Başbakanlık, bakanlıklar, bağlı, ilgili, ilişkili kurum ve kuruluşlar ile diğer kamu kurum ve kuruluşları tarafından hazırlanacak kanun, kanun hükmünde kararname, tüzük, yönetmelik, Bakanlar Kurulu kararı eki kararlar ve diğer düzenleyici işlemlerin taslak metinlerinin hazırlanmasına ilişkin usul ve esasları düzenlemektir.” hükmü yer alsa da Bakanlar Kurulu kararları ile ilgili birkaç ayrıntıya değinilmesinden öteye gidilmemiştir.
Yukarıda değindiğimiz üzere, Anayasamızın 112 nci maddesinde yer aldığı şekliyle, Bakanlar Kurulunun hükümetin genel siyasetinin yürütülmesinden birlikte sorumlu olması sebebiyle Bakanlar Kurulu kararlarında ortak sorumluluk esastır. Dolayısıyla, kararların ortak sorumluluk ilkesi gereğince oybirliği ile alınması gerekmekte olup, basit ya da nitelikli çoğunluk gibi yollarla karar alınması mümkün bulunmamaktadır. Bu nedenle, Bakanlar Kurulu kararı çıkartılması süreci, tüm bakanlar ya da onlara vekalet eden bakanlar tarafından ilgili kararın imzalanmasının ardından Başbakan ve Cumhurbaşkanının imzası ile tamamlanır. Gizli olan Bakanlar Kurulu kararları dışındaki imzaları tamamlanmış Kararnameler Resmi Gazete’ de yayımlanır ve ilgili kurum ve kuruluşlara birer nüshası gönderilir. 
Bakanlar Kurulu kararlarının idare hukuku hiyerarşisindeki yeri de tartışma konusu olmuştur. Ancak idare hukuku doktrininde genel kabul olarak, İdarenin düzenleyici işlemleri kapsamında değerlendirme yaptığımızda, Bakanlar Kurulu kararlarının hiyerarşik yeri bakanlıklar tarafından çıkarılan yönetmeliklerin üstünde olarak kabul edilmiştir.

BAKANLAR KURULU KARARININ TANIMI VE HUKUKİ NİTELİĞİ



   Demokratik devlet düzeninde üç temel erkten biri olan yürütme ülkemizde Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulundan oluşan ikili bir yapı halinde şekillendirilmiştir. Bu ikili oluşumda Cumhurbaşkanı daha çok sembolik yetkilere sahipken, yürütme yetkisini kullanan asıl organ Bakanlar Kuruludur.Türkiye Cumhuriyeti Anayasası bu durumu 8 inci maddesinde “Yürütme yetkisi ve görevi, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından, Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir.” şeklinde ifade etmiştir.

Bu yapı içerisinde Bakanlar Kurulunun temel görevi Anayasamızın 112 nci maddesinde “Başbakan, Bakanlar Kurulunun başkanı olarak, Bakanlıklar arasında işbirliğini sağlar ve hükümetin genel siyasetinin yürütülmesini gözetir. Bakanlar Kurulu, bu siyasetin yürütülmesinden birlikte sorumludur.” şeklinde tanımlanmıştır.

Bu temel görev dışında Bakanlar Kurulu kararlarına konu olabilecek hususları tek tek belirtmek ancak, sayısız kanun hükmünün taranmasını gerektiren bir çaba ile mümkün olabilir. İdare hukuku öğretisinde Anayasaya aykırı olmamak ve yasal dayanağı bulunmak şartıyla, yasama ve yargının görev alanı dışında kalan her konuda Bakanlar Kurulunun yetki kullanabileceğini kabul eden görüşler vardır. Hatta Bakanlar Kurulunun yetki kullanabilmesi için yasada açıkça belirtilmesi ve yetkilendirilmesinin gerekmediği, çünkü kanunlarımızın yürütme maddesinin “Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.” ya da “Bu Kanun hükümlerini İcra Vekilleri Heyeti yürütür.” şeklinde hüküm içerdiği ve bu sebeple yürütmenin alanına giren her konuda icrai faaliyette bulunması hususunda genel bir yetkiye sahip olduğu şeklinde görüşler de vardır.

Bakanlar Kurulunun hükümetin genel siyasetini somutlaştırırken Kanun Hükmünde Kararname, Tüzük, Yönetmelik veya kararname çıkarma yollarına başvurduğunu görüyoruz. Literatürde iki çeşit kararname vardır. Bunların birincisi “ortak (müşterek) kararname veya üçlü kararname”, ikincisi ise, “Bakanlar Kurulu kararnamesi” olarak adlandırılır. Ortak (müşterek) kararname  veya üçlü kararnameler, Cumhurbaşkanı, Başbakan ve ilgili bakanın, imzaları ile tamamlanan kararnamelerdir. Bakanlar Kurulu kararnamesi  ise, Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılan, Cumhurbaşkanı, Başbakan ve bütün bakanların imzası ile tamamlanan ve bu çalışmanın asıl konusunu teşkil eden kararnamelerdir. Bakanlar Kurulu kolektif bir karar organıdır. Bu nedenle, Bakanlar Kurulu kararnameleri, bir kolektif işlem olarak, Başbakan ve istisnasız bütün bakanlar tarafından imzalanmalıdır.

Buradan hareketle Bakanlar Kurulu kararını Anayasa ve kanunlarla Bakanlar Kuruluna verilen yetkileri kullanmak üzere, bütün Bakanlar, Başbakan ve Cumhurbaşkanınca imzalanarak yürürlüğe giren kararlar olarak tanımlayabiliriz.

BAKANLAR KURULUNUN KAYNAĞINI ANAYASADAN ALAN GÖREV VE YETKİLERİ - 2


Bakanlar Kurulunun Görev ve yetkilerini anlattığımız bu yazıyı okumadan önce, konuyla ilgili birinci yazımızı okumanızı tavsiye ederim.

Bütçeyi ve Kesinhesap Kanunu Tasarılarını Sunmak

Anayasamızın 162 nci maddesinde yer alan Bakanlar Kurulu, merkezî yönetim bütçe tasarısı ile milli bütçe tahminlerini gösteren raporu, mali yıl başından en az yetmişbeş gün önce, Türkiye Büyük Millet Meclisine sunar.” hükmü ile merkezî yönetim bütçe tasarısı ile milli bütçe tahminlerini gösteren raporun, 164 üncü maddesinde yer alan Kesinhesap kanunu tasarıları, kanunda daha kısa bir süre kabul edilmemiş ise, ilgili oldukları mali yılın sonundan başlayarak, en geç yedi ay sonra Bakanlar Kurulunca Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulur.” hükmü ile de kesinhesap kanunu tasarılarının sunulması görevini Bakanlar Kuruluna vermiştir.

Olağanüstü Hâl ve Sıkıyönetim İlân Etmek

1982 Anayasasının 119 ve 120 nci maddelerine göre, olağanüstü hal ilan etme yetkisi Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kuruluna aittir. Aynı şekilde Anayasamızın 122 nci maddesine göre ise, sıkıyönetim ilân etme yetkisi Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kuruluna aittir.

Millî Güvenliğin Sağlanması  

Bakanlar Kurulunun Anayasada yer alan önemli görevlerinden biri de 117 nci madde de ifadesini bulan millî güvenliğin sağlanmasından  Türkiye Büyük Millet Meclisine karşı Bakanlar Kurulu sorumlu olmasıdır. Doğal olarak bu sorumluluk gereğince milli güvenliğin sağlanması konusunda gerekli kararları verme yetkisi de Bakanlar Kuruluna aittir.

Silahlı Kuvvetlerin Yurt Savunmasına Hazırlanması 

Aynı şekilde Anayasamızın 117’nci maddesine göre, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yurt savunmasına hazırlanmasından Türkiye Büyük Millet Meclisine karşı Bakanlar Kurulu sorumludur. Sorumluluk Bakanlar Kurulunda olduğuna göre, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yurt savunmasına ve savaşa hazırlanması konusunda karar verme yetkisi Bakanlar Kuruluna aittir. Ancak dikkat edilmesi gereken husus, 92 nci maddeye göre, savaş ilan etme ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin kullanılmasına karar verme yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisine aittir. Aynı şekilde Türkiye Büyük Millet Meclisi tatilde iken ülke ani bir silahlı saldırıya uğrar ise, Türk Silahlı Kuvvetlerinin derhal kullanılmasına karar verme yetkisi Cumhurbaşkanına aittir.           Bakanlar Kurulunun yetkisi ise bunlardan farklı olarak, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yurt savunmasına ve savaşa hazırlanması konusunda karar verme yetkisidir. Bakanlar Kurulunun savaş ilan etme ya da Türk Silahlı Kuvvetlerinin kullanılmasına karar verme yetkisi yoktur.
Genel Kurmay Başkanını Seçmek

Anayasanın 117 nci maddesinin dördüncü fıkrasında Genelkurmay Başkanı, Bakanlar Kurulunun teklifi üzerine, Cumhurbaşkanınca atanır; görev ve yetkileri kanunla düzenlenir.” hükmüne getirmiştir. Görüldüğü üzere Genelkurmay Başkanının atanmasında ve usulde paralellik ilkesi gereğince görevinden alınması hususundaki Cumhurbaşkanına teklif götürme yetkisi Bakanlar Kuruluna aittir.

Anayasada Verilmiş Diğer Görev ve Yetkiler

Yukarıda sayılanlar dışında Anayasanın çeşitli maddelerinde Bakanlar Kuruluna verilmiş başka görev ve yetkilerde bulunmaktadır. Bu görev ve yetkileri; Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin muaflık, istisnalar ve indirimleriyle oranlarına ilişkin hükümlerinde kanunun belirttiği yukarı ve aşağı sınırlar içinde değişiklik yapmak, Türkiye Büyük Millet Meclisinin toplanması isteminde bulunmak, mahallî idarelerin belirli bir kamu hizmetinin görülmesi amacıyla kendi aralarında birlik kurmalarına izin vermek, Yükseköğretim Kurulunun bir kısım üye adaylarını seçerek Cumhurbaşkanına sunmak, dış ticaretin ülke ekonomisinin yararına olmak üzere düzenlenmesi amacıyla ithalat, ihracat ve  diğer dış ticaret işlemleri üzerine vergi ve benzeri yükümlülükler dışında ek mali yükümlülükler koymak ve bunları kaldırmak şeklinde sayabiliriz.

Bakanlar Kurulunun Kaynağını Kanunlardan Alan Görev ve Yetkileri

Bakanlar Kurulu kararnamelerinin çok büyük kısmının konusunu kanunlarla verilmiş sayısız görev ve yetkiler oluşturmaktadır. Bu görev ve yetkileri listelemek ya da tek tek saymak çok anlamlı olmayabilir, çünkü aşağıda belirteceğimiz üzere idare hukuku doktrininde Bakanlar Kurulunun yürütme alanına ilişkin bir yetki kullanması için açıkça kanunda belirtilmesine gerek olmadığı şeklinde görüşlerde vardır.

BAKANLAR KURULUNUN KAYNAĞINI ANAYASADAN ALAN GÖREV VE YETKİLERİ-1



Bu yazımızda Bakanlar Kurulunun kaynağını Anayasadan alan görev ve yetkilerini inceleyeceğiz ancak konu uzun olduğu için iki makale halinde sizlere özetleyeceğim.

Hükümetin Genel Siyasetini Yürütmek

Bakanlar Kurulunun temel görevi olarak nitelendirebileceğimiz bu husus 112 nci maddenin ilk fıkrasında “Başbakan, Bakanlar Kurulunun başkanı olarak, Bakanlıklar arasında işbirliğini sağlar ve hükümetin genel siyasetinin yürütülmesini gözetir. Bakanlar Kurulu, bu siyasetin yürütülmesinden birlikte sorumludur.” şeklinde ifadesini bulmuştur. Bu hüküm ile aslında Bakanlar Kuruluna “hükümet etme” vasfını kazandıran ana görev yüklenmiş ve böylece Bakanlar Kurulu yürütme erkinin temel organı halini almıştır.

Bakanlar Kurulunun ya da diğer bir deyişle Hükümetin ülkeyi yönetirken izleyeceği temel ekonomik, kültürel ve sosyal politikalar olarak ta ifade edebileceğimiz “genel siyaset” kavramı aslında 1982 Anayasasının Bakanlar Kurulunu bir “İcra” organı değil “Karar” organı olarak gördüğünün açık belirtisidir. Dolayısıyla, bu görev aslında Bakanlar Kurulu üzerindeki iş yükünün rasyonel bir şekilde değerlendirilmesi için temel bir kıstas olabilir.

Kanun Hükmünde Kararname Çıkarmak

1982 Anayasasının Bakanlar Kuruluna verdiği önemli görev ve yetkilerden birisi de olağan ve olağanüstü dönemlerde Kanun Hükmünde Kararname çıkarma yetkisidir. Anayasamızın 91 inci maddesine göre, olağan dönemlerde Kanun Hükmünde Kararname çıkarma yetkisi Bakanlar Kuruluna aitken, 121 inci maddesine göre, olağanüstü hâl ve sıkıyönetim dönemlerinde Kanun Hükmünde Kararname çıkarma yetkisi Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kuruluna aittir.

Tüzük Çıkarmak

Anayasamızın 115’inci maddesine göre, tüzük çıkarma yetkisi kanunun uygulanmasını göstermek veya emrettiği işleri belirtmek üzere, kanunlara aykırı olmamak ve Danıştayın incelemesinden geçirilmek şartıyla Bakanlar Kuruluna aittir. Bazı kanunlar kendisinin uygulanması için tüzük çıkarılmasını açıkça öngörmekte olmasına rağmen Bakanlar Kurulunun tüzük çıkarabilmesi için, kanunda mutlaka açıkça belirtilmiş olması şart değildir. Bakanlar Kurulunun tüzük çıkarma yetkisinin Anayasada belirtilmiş olması sebebiyle, kanunda tüzük çıkarılacağını öngören bir hüküm olmasa bile, bu kanunun uygulanmasını göstermek üzere tüzük çıkarabilir.



Kanun Tasarısı Hazırlamak

1982  Anayasasının 88 inci maddesi Kanun teklif etmeye Bakanlar Kurulu ve milletvekilleri yetkilidir.” hükmü ile Bakanlar Kurulunun görev ve yetkileri arasına kanun tasarılarını da eklemiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi içtüzüğünün 73 ve 74 üncü maddeleri gereğince Bakanlar Kurulunca hazırlanan kanun önerileri “kanun tasarısı” olarak, bir ya da birkaç milletvekili tarafından hazırlanan kanun önerileri ise “kanun teklifi” olarak adlandırılmaktadır. Bakanlar Kurulu tarafından hazırlanan kanun tasarıları da tıpkı kararnameler gibi kolektif bir karar organı olan Bakanlar Kurulunun bütün üyeleri tarafından imzalanmalıdır.

11 Ekim 2013 Cuma

YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARI TEŞKİLATI GENEL YAPISI


Yükseköğretim kurumlarının teşkilat yapısını genel olarak aşağıdaki şekilde özetleyebiliriz.
Ülkemizde yükseköğretim kurumları dediğimiz zaman genel olarak Yükseköğretim Kurulu, Üniversitelerarası Kurul, Üniversiteler, Fakülteler, Enstitüler ve Yüksekokullar anlaşılmalıdır. Bunlardan yükseköğretim Kurulu (YÖK) ve Üniversitelerarası Kurul üst kuruluşlardır. Buna karşın Üniversiteler, Fakülteler, Enstitüler ve Yüksekokullar ise diğer yükseköğretim kurumlarını oluşturmaktadır.
2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu ve 124 sayılı Kanun Hükmünde Kararname, Yükseköğretimle ilgili amaç ve ilkeleri belirleyerek, bütün yükseköğretim kurumlarının ve üst kuruluşlarının teşkilatlanma, işleyiş, görev, yetki ve sorumlulukları ile eğitim - öğretim, araştırma ve personel ile ilgili esaslarını düzenlemiştir.
Yükseköğretim üst kuruluşlarında başkana, üniversitelerde rektöre bağlı, merkez yönetim örgütünün başında bir genel sekreter ve hizmetlerin gerekli kıldığı daire başkanları, müdürler, hukuk müşavirleri, uzmanlar ile büro ve iç hizmet görevlerini yapmak üzere, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi memurlar ve diğer görevliler bulunur.
Daire başkanlıkları ve müdürlükler üst kuruluşlarda kurulların, üniversitelerde yönetim kurulunun kararı ile genel hükümlere göre kurulur.
Her fakültede, dekana bağlı ve fakülte yönetim örgütünün başında bir fakülte sekreteri, enstitü ve yüksekokullarda ise enstitü veya yüksekokul müdürüne bağlı enstitü veya yüksekokul sekreteri bulunur. Sekretere bağlı büro ve iç hizmet görevlerini yapmak üzere gerekli görüldüğü takdirde, yeteri kadar müdür ve diğer görevliler çalıştırılır. Bunlar arasındaki iş bölümü dekanın veya müdürün onayından sonra uygulanmak üzere ilgili sekreterce yapılır.

BAKANLAR KURULUNUN GÖREVİ NASIL SONA ERER VE GÖREVLERİ NELERDİR?


Bu yazımızda Bakanlar Kurulunun görevinin sona ermesi nasıl olur? konusunu inceleyeceğiz.
Bakanlar Kurulunun görevinin sona ermesi farklı durumlarda söz konusu olabilir.Bu durumları genel hatlarıyla, Bakanlar Kuruluna göreve başlarken ya da görevi sırasında güvensizlik oyu verilmesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimlerinin yenilenmesine karar verilmesi sebebiyle Bakanlar Kurulunun çekilmesi, genel seçimler sonucunda yeni bir Meclis yapısının oluşması, Bakanlar Kurulunun başkanı konumunda olan Başbakanının görevinin çeşitli nedenlerle sona ermesi, Bakanlar Kurulunun bir bütün olarak istifası ve Bakanlar Kurulunca hazırlanan bütçenin reddedilmesi şeklinde sayabiliriz.

Bakanlar Kurulunun görevinin sona ermesiyle ilgili olarak dikkat çeken başka bir nokta ise her ne kadar Bakanlar Kurulunun Cumhurbaşkanı tarafından atanmasına karşın, yetkide paralellik ilkesine aykırı olarak Bakanlar Kurulunu azletme yetkisinin olmamasıdır. Çünkü Bakanlar Kurulu Türkiye Büyük Millet Meclisine karşı sorumludur ve ondan güvenoyu ya da güvensizlik oyu alır.

Bakanlar Kurulunun görev ve yetkilerini temel olarak Anayasadan ve kanunlardan alınan görev ve yetkiler şeklinde ikiye ayırabiliriz. Anayasamızda Bakanlar Kuruluna verilmiş olan önemli görev ve yetkilerin dışında kanunlarımızda tek tek sayılması mümkün olamayacak kadar çok sayıda görev ve yetkilere yer verilmiştir. Bu görev ve yetkilerle ilgili konuları ileride başka yazılarımızda ele almayı düşünüyorum. Yinede bu görev ve yetkileri genel olarak sıralamak istersek şunları söyleyebiliriz.

1)Hükümetin Genel Siyasetini Yürütmek
2) Kanun Hükmünde Kararname Çıkarmak
3)Tüzük Çıkarmak
4)Kanun Tasarısı Hazırlamak
5)Bütçeyi ve Kesinhesap Kanunu Tasarılarını Sunmak
6)Olağanüstü Hâl ve Sıkıyönetim İlân Etmek
7)Millî Güvenliğin Sağlanması 
8)Silahlı Kuvvetlerin Yurt Savunmasına Hazırlanması
9)Genel Kurmay Başkanını Seçmek
10)Anayasada Verilmiş Diğer Görev ve Yetkiler

KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELER İLE KAMU YÖNETİMİNDE YAPILAN TEMEL DEĞİŞİKLİKLERİN ELEŞTİRİSİ


6223 Sayılı yetki Kanununun 1 inci maddesinde de bahsedildiği üzere, yeni kamu kurumlarının kurulması ya da kamu kurum ve kuruluşlarının teşkilat yapılarının yeniden düzenlenmesi amacıyla çıkarılmış olan Kanun Hükmünde Kararnamelerin amacı Kamu hizmetlerinin düzenli, süratli, etkin, verimli ve ekonomik bir şekilde yürütülmesini sağlamak olarak açıklanmakta iken, çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnameler ile Devlet Bakanlıklarının kapatılarak Bakanlık sayısının 15’ ten 21’ e çıkarıldığı görülmektedir. Devlet Bakanlığına bağlı iken Müsteşarlık ya da Genel Müdürlük seviyesindeki kurumların Bakanlık haline dönüştürülmesi teşkilat yapılarının büyümesi, yeni birimlerin kurulması, birçok yeni üst kademe yöneticiliklerinin oluşturulması ve devletin büyümesi anlamına gelmektedir. Oysaki kamu hizmetlerinin etkin, verimli ve ekonomik görülmesi amacı bunun tam tersine olarak aynı kamu hizmetinin daha küçük teşkilat birimleriyle gördürülmesi anlamına gelmektedir. Dolayısıyla Devlet Bakanlıklarının kapatılıp yerine Bakanlıkların kurulmuş olması devletin yapısını, kamu hizmetlerini daha süratli, etkin, verimli ve ekonomik görülebilmesi amacıyla küçülteceği yerde büyütmüş, hantallığını artırmıştır. Çıkarılan Kanun Hükmünde kararnameler yetki kanunu ile amaçlanan kamu hizmetinin daha verimli ve ekonomik gördürülmesi mantığıyla çelişmektedir. Ayrıca, Avrupa Birliğinin sarsıldığı, zafiyete uğradığı, ve belki de bölünmeye doğru gittiği bu günlerde söz konusu Kanun Hükmünde Kararnameler ile bir Avrupa Birliği Bakanlığı kurmak çok ta anlamlı olmamıştır. Kaldı ki böyle bir durum söz konusu olmasa bile Avrupa Birliği ile olan ilişkileri düzenlemek amacıyla Genel Müdürlük düzeyinde bir teşkilatlanmanın fazlasıyla yeterli olacağı açık olup, bu amaçla Bakanlık kurmanın yanlış olduğu ortadadır.
Bunların dışında, 666 sayılı Kamu Görevlilerinin Mali Haklarının Düzenlenmesi Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname ile Devlet memurlarının belki de en temel sorunu haline gelen ücret adaletsizliği ve eşitsizliği sorunu ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır. Söz konusu Kararname ile eşit işe eşit ücret ilkesi gereğinden hareket edilerek çok uzun süredir kamuda aynı unvanda çalıştığı halde farklı ücreti almakta olan personel arasındaki ücret farklarını gidermeye yönelik düzenlemeler yapılmıştır. Bu düzenlemeler incelendiğinde temel mantığın her ne görev yaparsa yapsın aynı unvanı taşıyan personelin aldığı ücretin eşitlenmesi yönündedir. Bu amaçla kamuda ücret adaletsizliğine ve itirazlara sebep olan çok sayıda ödeme ile birlikte kadro karşılığı sözleşmeli istihdamı da kısmen kaldırılmış, onun yerine dengesizlikleri giderecek tek bir ek ödeme ve yine temel olarak iki ödemeden oluşan Ek Madde 10’ da yer alan yeni bir maaş sistemi belli unvanlar için öngörülmüştür.
666 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile yapılan düzenlemeler hem ücret dengelemesi anlamına gelmekte hem de belirli unvanlar için de olsa yeni bir maaş ödeme sistemi getirmektedir. Bu sistem iki ödeme kalemini içermekte olup, hesaplanmasındaki kolaylıkta göz önünde tutulduğunda belki de yıllardır ihtiyaç duyulan basitleştirilmiş maaş sisteminin başarılı bir örneği olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak Ek Madde 10’ a göre getirilen bu yeni ödeme sisteminin olumsuz ya da eksik tarafı ise devlet memurlarının sadece bir kısmına uygulanacak olması sebebiyle halen çalışanların büyük bir kısmının 657 sayılı Kanunda öngörülen ve çok sayıda kalemden oluşan, hesaplanması zor ücret sistemiyle maaşlarını almakta oluşlarıdır. Dolayısıyla, söz konusu Kanun Hükmünde Kararnamenin getirdiği bu yeni ücret sisteminin tüm kamu personelini kapsayacak şekilde genişletilmesinin Kamu personelinin ihtiyacı olan ücret reformunun gerçekleştirilmesine katkı sağlayacağı açıktır.
Ayrıca 666 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin eleştiriye tabi tutulacak önemli bir yönü de unvanlar arasında getirdiği mutlak eşitlik anlayışıdır. Gerçekten de yukarıda da değindiğimiz üzere, eşit işe eşit ücret ilkesinden hareketle aynı unvanlara aynı ücreti vermek her zaman için ücret adaletini de beraberinde getirmez. Çünkü bazen aynı unvanlarda istihdam edilen personelin yaptığı işler arasında dahi farklılıklar olabilmektedir. Örneğin genel müdür kadrosunda istihdam edilen kamu personeli çok farklı alanda ve farklı işlerde çalışmaktadırlar. Bu sebeple, bu Kanun Hükmünde Kararnamenin “eşit işe eşit ücret” ilkesinden çok “eşit unvana eşit ücret” ilkesini esas aldığını ve bu durumunda ücret adaletsizliklerini tümden ortadan kaldırmayacağı gibi yeni adaletsizlikler ortaya çıkarabileceğini söylemek mümkündür.
                Bunlarla birlikte, 6111 sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması İle Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ile 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun günümüz anlayışına uygun şekilde yenilenmesi, eksiklerinin giderilmesi sağlanmıştır. Bu değişikliklerin ve düzenlemelerin gerek kamu personeli açısından gerekse kamu kurum ve kuruluşları açısından olumsuz bir durum yaratması söz konusu değildir.