20 Aralık 2013 Cuma

Yönetsel Yargı Dilekçesine Örnek

Bir idari dava nasıl açılır? Örnek dilekçeyi inceleyiniz:

ANKARA .… İDARE MAHKEMESİ SAYIN BAŞKANLIĞI’NA

                 
DAVACI                                     :  … (TC. K.No:…)
                                              Adres/Ankara

DAVALI                                     :  … Kurumu Başkanlığı
                                              Adres/Ankara

TEBLİĞ TARİHİ                              :

KONU                                                  : … Kurumu Başkanlığının … tarihli ve … sayılı işleminin iptaline, yargılama giderlerinin Davalı idare üzerinde bırakılmasına karar verilmesi istemimden ibarettir.

İDDİALARIM                                     :  İşlem açıkça hukuka aykırıdır.

                   … tarihinde … Başkanlığı emrinde, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununa tabi memur kadrosunda Emekli Sandığı Kanunu iştirakçi olarak göreve başladım. … tarihinde Devlet memurluğundan istifa ederek ayrıldım(Ek-1). Bu tarihten itibaren … yılına kadar Sosyal Sigortalar Kurumuna tabi olarak çeşitli işlerde çalıştım ve hizmet birleştirmesi yapmak suretiyle emekli oldum.
                  
                   Emekli Sandığına tabi olarak … Kurumunda geçen 11 yıllık hizmet süremin karşılığı olarak alamadığım emekli ikramiyemin tarafıma ödenmesi için … tarihinde Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığına dilekçe ile başvurdum. Başvuru talebim, “Anayasa Mahkemesinin iptal kararının yürürlüğe girmesinden önce konu hakkında Kanun koyucu tarafından 5997 sayılı Kanunla yeni bir düzenleme yapılmış olması, yeni düzenlemede de yine son defa görev yapılan statünün devlet memurluğu statüsü olması şartı ile taraflarına emekli/yaşlılık aylığı bağlananlara emekli ikramiyesi ödenmesi gerektiğinin belirlenmesi, yasal düzenlemelerin uygulayıcısı olan Kurumumuzun bu düzenlemenin dışında bir işlem tesis edemeyeceği hususu da dikkate alındığında, yürürlükte bulunan yeni hükmün uygulanmasında kanunen zorunluluk bulunmaktadır. Bu nedenle de memuriyet hizmetlerinize karşılık tarafınıza emeklilik ikramiyesi ödenmesi imkanı bulunmamaktadır.” denilmek suretiyle reddedildi(Ek-2).

                   Anayasamızın 2 nci maddesinde Türkiye Cumhuriyeti' nin demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu belirtilmiştir. Hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adil bir hukuk düzeni kurup bunu geliştiren, Anayasa' ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan ve yargı denetimine açık olan devlet olup, sosyal niteliği ise onun genelde tüm vatandaşlarının özelde ise çalışanlarının haklarını koruyan geliştiren niteliğine işarettir. Dolayısıyla devlet hizmetinde geçirmiş olduğum … yıllık süremin karşılığı olan tazminatımın yok sayılması, Anayasa da yer bulan ifadesiyle sosyal hukuk devleti niteliğine aykırı bir durumdur.

                   Ayrıca, yine Anayasamızın 10 uncu maddesinde ifadesini bulan “herkesin ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşit olduğu” şeklindeki ifadenin amacı da aynı durumda olan kişi ve kurumların aynı işlemlere tabi tutularak ayırım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını engellemektir. Oysa ki farklı sosyal güvenlik kuruluşlarındaki hizmet süreleri birleştirilerek emekli olanlara yaşlılık aylığı bağlandığı halde, 5997 sayılı yasanın ilgili hükmü gereğince son defa bağlı olunan sosyal güvenlik kurumuna göre ayrım yapılarak Emekli Sandığına tabi görevlerden emekliye ayrılmayanlara emekli ikramiyesi ödenmemesi, kanun önünde eşitlik ilkesine de aykırılık oluşturmaktadır.

                   Nitekim, devlet memurluğundan istifa ettikten sonra diğer sosyal güvenlik kurumlarından hizmet birleştirmesi( emekli sandığına tabi çalışılan süreler da birleştirilerek) yapmak suretiyle emekli olanların emekli sandığına tabi hizmetlerinden kaynaklanan tazminatlarını almalarını engelleyen 24/05/1983 tarihli ve 2829 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumlarına Tabi Olarak Geçen Hizmetlerin Birleştirilmesi Hakkında Kanunun 12 inci maddesinde yer alan “Son defa T.C. Emekli Sandığına tabi görevlerden emekliye ayrılan ve...” ibaresi Anayasa' ya aykırı bulunarak Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir.

                   Bu sebeplerle Anayasamızda da ifadesini bulan sosyal hukuk devleti ve kanun önünde eşitlik ilkelerine aykırı olan, hukuka uygunluğu bulunmayan idari işlemin iptal edilerek, T.C. Emekli Sandığı’na tabi olarak geçen … yıllık hizmet süremin toplamı üzerinden güncel göstergeler ile hesaplanacak emekli ikramiyesinin yasal faiziyle birlikte tarafıma ödenmesi gerekmektedir.

SONUÇ VE İSTEM: Yukarıda belirtilen ve Sayın Başkanlığınızca re’sen tespit edilecek nedenlerle, … Kurumunda görev yaparken istifa ederek Sosyal Sigortalar Kurumuna tabi olarak emekliye ayrılmamdan dolayı Emekli Sandığına tabi hizmetlerimden kaynaklanan ikramiyemin tarafıma ödenmesi için Sosyal Güvenlik Kurumuna yaptığım başvurunun reddine ilişkin … Kurumunun …  tarihli ve … sayılı işleminin iptaline ve yargılama giderlerinin Davalı İdare üzerinde bırakılmasına karar verilmesini Saygılarımla arz ve talep ederim.    .Tarih



                                                                                                         
                                                                                                                     DAVACI
                                                                                                                     …



EKLER:
EK: 1(Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı’na yaptığım başvuru)

EK: 2(Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı’nın cevabı)

18 Aralık 2013 Çarşamba

Devlet Nedir

Devletin tanımı her zaman için kafa karışıklığına sebebp olmuştur.  Bu kafa karışıklığına bir nebze olsun açılım sağlayabilmek adına kendi devlet tanımımı şöyle yapabilirim:

Devlet bir milletin ikamet ettiği coğrafi sınırlar içerisinde, yani diğer deyişle ülke içerisinde yasama, yürütme ve yargı gibi 3 farklı temel erki yerine getiren, yaşayan, canlı bir mekanizma veya hukuki varlıktır.

Devletin oluşumu ve gelişimi bu anlamda her ülke için farklı karaktere sahiptir, çünkü her ülke farklı bir tarihi altyapıya ve sürece sahiptir. Ülkelerin devlet kültürleri de bu sebeple farklılaşmış ve birbirine benzemeyen hukuki yapılar ortaya çıkmıştır.

Eski filozoflardan Aristo devleti toplumun özü olarak görmekteyken, Jean Bodin devleti, “çeşitli ailelerin ele geçirdikleri varlıklarla birlikte, egemen bir kudret tarafından hukuka uygun olarak yönetilmesi” şeklinde tanımlayagelmiştir.

Devlet aslında birbirlerine karmaşık ilişkiler ağıyla bağlanmış koskoca bir insan yığını, başka bir açıdan bir iletişim networkü, başka bir açıdan ise iktidar gücünün dağıtıldığı ve hafifletildiği, bir yapıdır.

Devletin temel unsurlarının ise ülke, iktidar ve insanlardan oluşan 3 lü bir sacayağının oluşturduğu, belli bir hukuki nizam uyarınca hareket eden, zorlama yetkisine sahip, asayiş, güvenlik, sağlık gibi temel ihtiyaçları karşılamak üzere örgütlenmiş, kuruluştur.


Kamu Yönetimi Sözlüğü devleti tanımlarken, “Bir toplumsal-siyasal olgu niteliğiyle devlet, var oluşundan bu yana, önce ilk bilim dalları ve disiplinler olan felsefe, tarih, hukuk; daha sonraları ise devlet kuramı, ekonomi politik, siyasal bilim, sosyoloji, antropoloji gibi görece yeni bilim dalları tarafından irdelenmiş, açıklanmaya ve tanımlanmaya çalışılmıştır. Bunlara farklı siyasal ideolojilerin kendi söylemleri doğrultusunda yaptıkları açıklamalar da eklenince devlet, herkes tarafından benimsenebilecek bir tanıma sığması artık mümkün olmayan bir kavram niteliğine bürünmüştür.” İfadelerine Yer Vermiştir.

15 Aralık 2013 Pazar

İrlanda’da Düzenleyici Etki Analizi


İrlanda’da düzenleyici etki analizi 2001 yılında OECD’de yapılan çalışmalar ile başlatıldı. Diğer ülkelerle benzer deneyimlerle birlikte maliyet-fayda analizi için iyi iş yapabilme, Düzenleyici Etki Analizinin temel amacı olarak kullanıldı.
Aynı zamanda sivil toplumun üzerinde etkili olan bir değerlendirme yöntemi olarak Düzenleyici Etki Analizi yönetmelikleri uygulayacak, gerekli donanıma sahip idare için vazgeçilmezdir.
Karşılaştırma-kıyaslamaya girdiğimiz zaman ise AB müktesebatı ile İrlanda’ daki mevcut  düzenlemeleri karşılaştırıyoruz. OECD’de düzenleyici etki denetimi oldukça iyiyken, İrlanda’da bunu örnek olarak kullanıyor.
İrlanda’da Düzenleyici Etki Analizinde dikkat edilen ilkeler şunlardır.
1)Düzenleyici etki analizi anahtar bir nokta olmalı.
2)İstişarenin nasıl yapılacağının belirli olması önemli.
3) Alternatif hedefler belirlenmeli.
4) Maliyetler uyumda yardımcı olacak hususlar yeniden kontrol edilmeli.
5) Yaparak öğrenmek, örneklerin olması, hukukçuların, ekonomistlerin, uzmanların desteği sağlanmalı.
Düzenleyici Etki Analizi  neden ihtiyaç olduğuna gelince, maliyet-fayda bütün ülkelerde giderek önem kazanıyor, yönetişim sistemi iyileşiyor, kamu yöneticilerinin üretimleri daha kaliteli hale geliyor. Dolayısıyla Düzenleyici Etki Analizi AB müzakereleri için değil, sonrasında da önemi devam edecek.
Düzenleyici Etki Analizinin en önemli sonucu ise sürprizlerle karşılaşılmayı da önlüyor olmasıdır. Düzenlemelerin olası etkileri değerlendirildiği için beklenen ya da beklenmeyen sonuçlar önceden kestirilebiliyor. Yasal düzenlemeler yani yasalar, yönetmelikler ve bunların da altındaki hukuki metinler için fayda maliyet analizleri yapılıyor. Bu tür düzenlemelerin getirileri ve götürüleri, hem maddi hem de toplumsal olarak çalışma hazırlanmadan önce ölçülebiliyor. Günümüz İrlanda’ sında yetersiz ekonomik kaynaklar, tüm kamu kaynaklarının optimum seviyede kullanılması zorunluluğunu da beraberinde getiriyor. Düzenleyici etki analizi çalışmaları bu manada tam anlamıyla bir yasal fizibilite çalışması haline dönüşürken modern devlet yapısının vazgeçilmezlerinden biri halline geliyor.

İrlanda’da yukarıda bahsedilen bu sebepler dolayısıyla, bütün yasa taslakları parlamentoya sunulmadan önce Düzenleyici Etki Analizi  yapılması kararı alındı. 

14 Aralık 2013 Cumartesi

Polonya' da Düzenleyici Etki Analizi

Polonyada düzenleyici etki analizi bürokrasinin ortadan kaldırılması, basitleştirmeye öncelik verme şeklinde ortaya çıktı. 

İlk andan itibaren yeni mevzuatın mevcut ile uyumunu sağlama, idari yüklerin ortadan kaldırılması ki, eğer yeni bir mevzuat idari bilgi yükümlülüğü getiriyorsa bu başlangıçta hesaba katılmalıdır. İdari düzenleme kimin üzerinde etkili olacaksa bilgi alınmalı, yasayı kullanacakların pratikteki deneyimleri, uygulamada neyin azaltılması, ne şekilde düzenleneceği hakkında bilgi sahibi olunmalıdır. Polonya’ da düzenleyici etki analizi 2000 yıllarında OECD ile oldu. 

Düzenleyici kalite ekibi etki analizine başlamak için dökümanları hazırlayacak, ve RIA’nın kurulması için çabaları olacaktı. Bu konudaki ilk yasa 2001’de yürürlüğe girdi. 2003 yılında hükümetin benimsediği metodolojik temeller belirlendi. Yasal çerçevede Bakanlar Konseyinin çalışma esasları doğrultusunda getirilen düzenlemeler ile RIA mevcut çerçeveye ek bir düzenleme benimsendi. Böylece Polonya’ da düzenleyici etki analizi devletin işleyişine de dahil edildi. 

Düzenleyici etki analizinin kapsamı konuya bağlı tanımlanmalı, düzenlemenin kapsamıyla tamamlanmalı, fizibilite çalışmaları ile ortaya koyulmalıdır. Kısmi düzenleyici etki analizi, Tam düzenleyici etki analizi, tarama döneminde yapılan düzenleyici etki analizi gibi her olay için tam bir düzenleyici etki analizine gerek yoktur. Güvenilir sonuçlar elde edilsin diye düzenleyici etki analizinin minimum kapsamı, yasal çerçeveyle tanımlanmalı, konudan öncelikle etkilenen paydaşlar mutlaka belirlenmeli, sonuçlarını sunmalı, Devlet bütçesi (merkezin yerel), emek piyasası iç ve dış rekabet gücü, bölgesel kalkınma gelişme açısından etkisi belirlenmelidir. 

Aynı zamanda bu analiz, birçok çevresel faktörü gözönüne almayı isteyebilir. Emek piyasasına etki gibi. Ayrıca, direk etkilenenler, kamu görevlileri, sosyal partnerler, sendikalar, dernekler, danışmanlık hizmeti verilenlerde bu çevresel faktörler içine dahildir.

13 Aralık 2013 Cuma

İtalya ve Düzenleyici Etki Analizi


Düzenleyici etki analizi İtalya' da idari sadeleştirme, nasıl bir kapasite gereklidir, ihtiyaçlar nelerdir, iyi düzenleme ulusal düzeyde neden önemlidir şeklinde ele alınmaktadır. Huzur içinde yaşamak için kamu asayişi için güvenlik gerekli, güvenli yaşamak için yasal düzenlemeler çok önemli.                                                                                  
Ülkelerdeki geleneksel düzenlemeler zamanla yeni ihtiyaçlarla karşı karşıya gelmekte, politik seçimlerde yurttaşlar gerçekte bir konuda çok isteksizken, yeni bir yasa yasal olan, hukuka uygun olandır diye düşünmektedirler. 
RIA (Regulatory Impact Assesment-Düzenleyici Etki Değerlendirmesi) Türkiye’deki reform sürecinin önemli bir kısmı olabilir ve yapılan işlere kamuoyunun güvenini artırır, hukuka uygunluk, hesap verilebilirlik gibi kavramlar gündeme gelebilir. 
İtalya’da aynı şekilde bir dönem düzenleme enflasyonu oldu, düzenleme maliyeti de çok arttı ama bu maliyet gerekli bir maliyet olarak görülmeli. Bunları yaptıkça kendi üzerinize daha çok iş ve sıkıntı yüklüyor diğer şeyler için zamanınız kalmayacak bir maliyetten kaçınmak idare için daha önemli. Düzenleme kirlenmesi yaşandı İtalya’da bir dönem, belirsizlik, karmaşıklık ortaya çıktı ve mevcut düzenlemelerde de karmaşa yaşandı. 
Son 5 yılda yasal çevreyi, kobilerin yasal çevresini şirketle daha hızlı işlesin diye düzenlendiğini, yetkili imzaların, presodürlerin basitleştirildiğini görüyoruz. Bu düzenlemeler şirketlerin ve bireylerin maliyetlerini de azaltır. Politika sürecinde şu öğrenildi ki yeni düzenleme hükümleri RIA’yı bir değerlendirme unsuru olarak görüyor, politikacılar soyut değerlendirmeleri ile diğer kamu değerlerinin siyasi gündemi içinde görülmesini istiyor. Düzenleme reformu daha geniş bir fotografın içinde görülmeli, yeni hukuki araçlar kullanıyor, mevzuatların ortadan kaldırılırken basitleştirme, istişare, kodlama, düzenleyici etki analizi daha iyi düzenleme araçlarıdır.
RIA alınmış önemler için sonradan yapılan gerekçelendirme anlamına gelmemelidir, siyasi karar almanın yerini doldurmaz. Yerinde karar alma, bilinçli karar almada bir araçtır. Üretilen şeyleri biz de tüketiriz. Siyasi karar organının desteği çok önemli. Bu politika bütün sorunları çözen sihirli bir değnek değil, disiplinli ve uzun süreçli yaklaşım önemli. Gerçek hayattaki somut etkiler incelemeli, istişare ve sahiplenme yaratılması çok önemli, hiçbir şey kesin verilmiyor, hazır değil, projelere ihtiyaç var yasa önceden denetlenmeli, koordine edilmeli, merkezi nasıl bir kapasite sadece hukuki değil, disiplinli bir ekibe ihtiyaç var.
            

12 Aralık 2013 Perşembe

Personel Sistemimizde Yeniden Yapılanma İhtiyacı -2

Türkiye’ deki kamu personel sisteminin içinde bulunduğu durum ve şartlar açısından bir değerlendirme yapmamız gerektiğinde en olası sonuç, yaşanan sorunlar ve alınması gereken önlemlerin sürekli olarak birbirini tekrarladığıdır. Bu anlamda Cumhuriyet sonrası personel rejimimizin gelişimine baktığımızda, ilk olarak kamu çalışanlarının belli bir düzen ve sistem içinde yapılandırıldığını, sonra yapılan bazı değişikliklerle bazı çalışanların sistem dışına çıkmaya başladığını, daha sonra da genel sistemin dışına çıkan kurum ve çalışanların yeniden sistem içine alınmasına dönük uygulamalar ve hukuki altyapı çalışmalarının yapıldığını görmekteyiz. Dolayısıyla yukarıda da değindiğimiz üzere, ülkemiz personel rejiminin sürekli olarak birbirlerini tekrarlayan süreçler haline geldiğini söylemek abartı olmaz.

Yeni Türkiye Cumhuriyetinin ilk personel yasası, kamu çalışanlarını memurlar ve müstahdemler diye ikiye ayıran 1926 tarihli 788 sayılı Memurin Kanunudur ki, aynı zamanda 1929 yılında çıkarılan Barem Kanunu ile de memurların maaş sistemi düzenlenmiştir. 1930’lu yıllara geldiğimizde ise, Devlet eliyle kalkınma çabaları altında gelişme gösteren kamu iktisadi teşebbüslerinde “barem dışı” personel çalıştırılması, genel sistem dışına çıkma arayışının ilk örnekleri olarak tezahür etmektedir.

Bu durum, kamu çalışanlarının halen çalışmakta oldukları kurumlara göre birbirinden farklı ücret ve maaşlarla çalışmaları ve farklı hukuki statülere tabi olmaları sonucunu doğurmuştur ki, bu eğilim oldukça uzun bir süre 1961 Anayasası sonrası çıkarılacak olan  personel yasası çalışmalarına kadar devam etmiştir.

1961 Anayasasında yer verilen “Devletin ve diğer kamu tüzel kişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle  yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevler memurlar eliyle görülür” hükmü, çağdaş personel sistemlerinden esinti taşımaktadır. Bu yeni anlayış çerçevesinde 1965 yılında yürürlüğe konulan 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun genel gerekçesinde “Çeşitli kanunlarla bazı mali muhtariyet imkanlarından faydalanabilen veya çeşitli yollardan normal usullerin dışına çıkabilen idareler, değişen şartları nisbeten yakından takip edebilirken, sisteme bağlı kalmak zorunda kalan idareler de ya en ehliyetli personelin ellerinden çıktığını, kendilerinden uzaklaştığını ya da çalışmalarda verimin azaldığını, Devlete hizmet etme şevkinin kırıldığını görmüşlerdir. Öte yandan, teknik gelişmeler, iktisadi ve sosyal ilerlemeler yeni idari kuruluş tiplerinin meydana getirilmesini zaruri kıldıkça veya eski kuruluşları zamanın şartlarına uydurmayı gerektirdikçe, yerleşmiş ücret rejiminin imkanları türlü yollardan zorlanmış veya açıkça bu rejimin ve sistemin dışına çıkılmıştır. Öyle ki bütün idari mekanizma içinde aynı mahiyette işler gördükleri halde çok farklı mali haklardan faydalanan, farklı çalışma şartlarına tabi tutulan sun’i kategoriler meydana gelmiş, Devlet gitgide artan çeşitli personel ihtiyaçlarını karşılayabilmek amacıyla bazen kendi kurduğu sistemi kendi eliyle bozmak veya gediklerinden faydalanmak zorunda kalmıştır.” ifadelerine yer verilmektedir.
Aslında 1960’lı yıllarda Devlet Memurları Kanununun hazırlanmasını doğuran bu gereksinimlerin, günümüzde de personel sisteminin yeniden düzenlenmesi ihtiyacını doğuran nedenler arasında da sayılıyor olması gerçekten ilginçtir.


11 Aralık 2013 Çarşamba

Personel Sistemimizde Yeniden Yapılanma İhtiyacı -1

            Yaşadığımız küreselleşme süreci, teknolojik gelişmeler ve bilgi çağı, dünyanın hemen her ülkesinde kamu yönetiminin yeniden yapılanması ihtiyacını doğurmuştur. Kamu yönetiminin yeniden yapılanması olgusu, yönetimin insan unsurundan bağımsız düşünülemez. Dünya üzerinde bütün sistemleri etkisi altına alan şeffaflık, katılımcılık ve hesap verebilirlik anlayışının temellendirdiği “gün ışığında yönetim” ilkeleri ile yönetimde ve hizmetlerin yürütülmesinde toplam kalite anlayışı, kamu yönetimin insan unsurunun da yeniden değerlendirilmesini zorunlu kılmıştır.

            Kamu personel sistemimizin yeniden yapılanması ihtiyacı, uzun yıllardır  uygulayıcılar, uzmanlar, akademik çevreler ve politikacılar tarafından dile getirilmektedir. Personel rejiminin yeniden yapılanması ya da kısa ifadeyle “personel reformu”, siyasal parti ve hükümet programları ile kalkınma planlarında da yerini bulmuştur. Zaman zaman personel sistemimizin yeniden düzenlenmesi konusunda çalışmalar da yapılmıştır.


Geldiğimiz noktada, kamu yönetiminin işleyişinde insan unsurundan kaynaklanan sorunların giderilmesi, iyi işleyen, az sorun çıkaran, vatandaş odaklı hizmet üretimi hedefine dönük bir kamu idaresinin kurulması öncelikli bir hedef olarak karşımızda durmaktadır. İşte bu hedefe dönük olmak üzere personel sisteminin bir bütün olarak ele alınması, personelin kurumlar ve bölgeler arası dağılımı ile aylıklarındaki dengesizliklerin ortadan kaldırılması, herkesin genel adalet anlayışı içinde kendi konumu anlamlandırabileceği bir yapının kurulması zarureti ortaya çıkmış bulunmaktadır.


Kamu personel sistemimizin gelmiş bulunduğu aşama açısından yapılabilecek en isabetli değerlendirme, yaşanan sorunlar ve alınması gereken önlemler açısından “tarihin tekerrür ettiği” dir. Gerçekten de Cumhuriyet sonrası personel rejimimizin gelişimine baktığımızda, önce kamu çalışanlarının genel olarak belli bir sisteme tabi kılındığını, sonra yapılan bazı değişikliklerle belli kurumların sistem dışına çıkmaya başladığını, daha sonra da genel sistemin dışına çıkan kurumların yeniden sistem içine alınmasına dönük düzenlemeler yapıldığını görmekteyiz. Bu anlamda personel rejimimizin tarihsel gelişimini özetleyecek kavramın “tevhit (birleştirme) ve teadül (denkleştirme) düzenlemeleri” olduğu söylenebilir.

1 Kasım 2013 Cuma

YARGI KARARLARININ DÜZELTİLMESİ

1-Danıştay idari dava daireleri ve İdari Dava Daireleri Genel Kurulunun temyiz istemi üzerine verdikleri kararlar ile bölge idare mahkemelerinin itiraz üzerine verdikleri kararlar hakkında, bir defaya mahsus olmak üzere kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren on beş gün içinde taraflarca;

a-Kararın esasına etkisi olan iddia ve itirazların kararda karşılanmamış olması,

b-Kararda birbirine aykırı hükümlerin bulunması,

c-Kararın usul ve kanuna aykırı bulunması,

d-Hükmün esasını etkileyen belgelerde hile ve sahtekârlığın ortaya çıkmış olması

hallerinde kararın düzeltilmesi istenebilir.

2-Karar düzeltmesi dilekçe ile talep edilir. Dilekçede, dava dilekçesinde yer alan hususların yanı sıra, düzeltilmesi istenen karara ilişkin bilgilere ve düzeltme nedenlerine de yer verilir.

3-Karar düzeltme istemleri, nihai kararı vermiş olan Danıştay idari dava dairesi, İdari Dava Daireleri Genel Kurulu ve bölge idare mahkemesince incelenir. Yargı yerleri, kararın düzeltilmesi istemlerinde ileri sürülen sebeplerle bağlıdırlar.

4-Kararın düzeltilmesine ilişkin konu diğer bir daire veya mahkemenin görevine girmiş ise, karar bu daire veya mahkemece verilir.

5-Karşı tarafın savunması alındıktan sonra istekler incelenir ve karar düzeltilmesi için gerekli sebeplerin bulunması halinde davaya yeniden bakılarak karar verilir. İstem kanunda yazılı sebeplere dayanmıyorsa, reddine karar verilir.

6-Karar düzeltmelerinde duruşma yapılması, görevli yargı yerinin kararına bağlıdır.

7-Karar düzeltme isteminde bulunulmuş olunması, yargı kararının yürütülmesini kendiliğinden durdurmaz. İstem üzerine ilgili idari yargı yeri tarafından yürütmenin durdurulması kararı verilebilir.

28 Ekim 2013 Pazartesi

YARGILAMANIN YENİLENMESİ NASIL OLUR?

1-Danıştay, bölge idare mahkemeleri ve idare mahkemelerince verilen nihai kararlarla ilgili olarak, aşağıda yazılı sebeplerden birisinin varlığı halinde, belli süreler içinde yargılamanın yenilenmesi istenebilir.

a-Zorlayıcı sebepler dolayısıyla veya lehine karar verilen tarafın eyleminden doğan bir sebeple elde edilemeyen bir belgenin kararın verilmesinden sonra ele geçirilmiş olması,

b-Karara esas alınan belgenin sahteliğine hükmedilmiş veya sahte olduğu mahkeme veya resmi bir makam huzurunda ikrar olunmuş veya sahtelik hakkındaki hüküm karardan evvel verilmiş olup da, yargılamanın yenilenmesini isteyen kimsenin karar zamanında bundan haberinin bulunmamış olması,

c-Karara esas alınan bir ilâm hükmünün, kesinleşen bir mahkeme kararıyla bozularak ortadan kalkmış olması,

d-Bilirkişinin kasıtlı olarak gerçeğe aykırı beyanda bulunduğunun mahkeme kararıyla belirlenmiş olması,

e-Lehine karar verilen tarafın, karara etkisi olan bir hile kullanmış olması,

f-Vekil veya kanuni temsilci olmayan kimseler ile davanın görülüp karara bağlanmış olması,

g-Çekinmeye mecbur olan başkan, üye veya hakimin katılmasıyla karar verilmiş olunması,

h-Tarafları, konusu ve sebebi aynı olan bir dava hakkında verilen karara aykırı yeni bir kararın verilmesine neden olabilecek kanuni bir dayanak yokken, aynı mahkeme yahut başka bir mahkeme tarafından önceki ilamın hükmüne aykırı bir karar verilmiş olunması.

2-Davanın taraflarından, ancak yargılamanın yenilenmesinde hukuksal menfaati bulunanlar, yargılanmanın yenilenmesi talebinde bulunabilir.

3-Yargılamanın yenilenmesi istemleri, nihai kararı vermiş olan Danıştay idari dava dairesi, İdari Dava Daireleri Genel Kurulu, bölge idare mahkemesi ve idare mahkemesince incelenir ve karara bağlanır.

4-Yargılamanın yenilenmesi dilekçe ile talep edilir. Dilekçede, dava dilekçesinde yer alan hususların yanı sıra, yargılaması yenilenmek istenen karara ilişkin bilgilere ve yenileme nedenlerine de yer verilir.

5-Yargılamanın yenilenmesi süresi; tarafları, konusu ve sebebi aynı olan bir dava hakkında verilen karara aykırı yeni bir kararın verilmesine neden olabilecek kanuni bir dayanak yokken, aynı mahkeme yahut başka bir mahkeme tarafından önceki ilamın hükmüne aykırı bir karar verilmiş olunması halinde on yıl, diğer sebepler için altmış gündür. Bu süreler, dayanılan sebebin istemde bulunan yönünden gerçekleştiği tarihi izleyen günden başlatılarak hesaplanır.

6-Yargılamanın yenilenmesi isteminin ilişkin olduğu konu, diğer bir daire veya mahkemenin görevine girmiş ise karar bu daire veya mahkeme tarafından verilir. Karşı tarafın savunması alındıktan sonra istekler incelenir ve kanunda yazılı sebepler varsa davaya yeniden bakılarak karar verilir. Yargılamanın yenilenmesi istemleri, kanunda yazılı sebeplere dayanmıyor ise istemin reddine karar verilir. Yargılamanın yenilenmesi neticesinde eski karar doğru bulunabileceği gibi, doğru bulunmayıp farklı bir karar da verilebilir.

7-Yargılamanın yenilenmesi istemlerinde duruşma yapılması, görevli yargı yerinin kararına bağlıdır.

8-Yargılamanın yenilenmesi isteminde bulunulmuş olunması, yargı kararının yürütülmesini kendiliğinden durdurmaz. İstem üzerine ilgili idari yargı yeri tarafından yürütmenin durdurulması kararı verilebilir.

26 Ekim 2013 Cumartesi

YARGI KARARLARININ AÇIKLANMASI NASIL İSTENİR?

YARGI KARARLARININ AÇIKLANMASI NASIL İSTENİR?

İptal davasına ilişkin olarak idari yargı yerlerince herhangi bir aşamada verilmiş kararların açık ve anlaşılır olmadığı veya kararın birbirine aykırı hükümler içerdiği iddiası ile, taraflar, kararı veren yargı yerinden kararın açıklanmasını ya da aykırılığın giderilmesini isteyebilirler.

Karar yerine getirilinceye kadar açıklama isteminde bulunulabilir. Ancak, kararın uygulanmasına başlanılmış olması açıklama istemine engel teşkil etmez.

Dilekçe ile yapılan açıklama istemi üzerine, ilgili yargı yeri, kararın açık olmadığını ya da çelişkili olduğunu tespit ederse kararı açıklar.

Ayrıca, yargı kararlarında tarafların ad, soyad ve sıfatları ile iddiaların sonuçlarına ilişkin maddi yanlışlıkların söz konusu olması halinde, bu yanlışlıkların düzeltilmesi, herhangi bir süreye bağlı olmaksızın kararı veren idari yargı yerinden dilekçe ile talep edilebilir.

İdari İşlemde Sakatlık

İdari işlemin hukuksal değerini etkileyecek sakatlıkların bulunması halinde, bu işlemlere sakat işlemler denir.

İdari işlemlerde ortaya çıkan sakatlıkların bazıları işlemin yok sayılmasına neden olduğu halde, bazıları işlemin iptalini gerektirmekte, bazıları ise sonuca etki etmemektedirler.

İdari işlemdeki sakatlık işlemin hukuk düzeninde varlık kazanmasına engel olacak nitelikte ise, bu işlem yok hükmündedir. Hukuki bir sonuç doğuramayacak olan bu işlemin iptal edilmesine ya da karşı bir işlem yapılmasına gerek bulunmamaktadır.

İdari işlemdeki bazı sakatlıklar işlemin geçerlilik kazanmasına engel olmayacak nitelikteki sakatlıklardır. Bu tür işlemler hukuka aykırı olmakla birlikte geçerli olan işlemlerdir.

İdari işlemlerdeki bazı sakatlıklar ise, idari yargı yerince iptal edilmediği ya da yönetim tarafından geri alınmadığı veya kaldırılmadığı sürece işlemin geçerli sayılmasına engel olmayacak niteliktedirler.

21 Ekim 2013 Pazartesi

TEMYİZ VE İTİRAZ AŞAMALARINDA YÜRÜTMENİN DURDURULMASI TALEBİ

a-İlk derece idari yargı yerlerinin vermiş oldukları kararların uygulanmasının temyiz veya itiraz istemi neticeleninceye kadar durdurulması, temyiz veya itiraz yoluna başvuru sırasında ya da bu konularda karar verilinceye kadar talep edilebilir. Temyiz ya da itirazda bulunulmuş olunması, idari yargı kararlarının uygulanmasını kendiliğinden durdurmaz.

b-İptal davasının reddine ilişkin kararların temyizi halinde, dava konusu işlem hakkında yürütmenin durdurulması kararı verilebilmesi, idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması ve uygulanması halinde telafisi güç ve imkansız zararların doğması koşullarının birlikte gerçekleşmiş olmasına bağlıdır.

c-İptal davalarında, yürütmenin durdurulması kararı teminat istenmeden de verilebilir. Teminat karşılığında yürütmenin durdurulmasına, temyiz istemini incelemeye yetkili Danıştay idari dava dairesi, İdari Dava Daireleri Genel Kurulu veya itirazı incelemeye yetkili bölge idare mahkemesince karar verilebilir. İdareden ve adli yardımdan yararlananlardan teminat alınmaz.

d-Kararın bozulması, kararın yürütülmesini kendiliğinden durdurur.

3-Yürütmenin durdurulması talebi üzerine verilen karara itiraz:

a-İtiraz veya temyiz aşamasında yürütmenin durdurulması istemi üzerine idari yargı yerlerince verilen kararlara karşı itirazda bulunulamaz.

b-Yürütmenin durdurulması talebinin idari yargı yerince reddedilmesi halinde, dava sonuçlanıncaya kadar her aşamada yeniden yürütmenin durdurulması talebinde bulunabilirler.

4-Yürütmenin durdurulması talebi üzerine verilen kararın yerine getirilmesi:

Danıştay idari dava daireleri, İdari Dava Daireleri Genel Kurulu ve bölge idare mahkemeleri tarafından, temyiz ve itiraz aşamasında, istem üzerine verilen yürütmenin durdurulması kararlarının icaplarına göre, idare gecikmeksizin işlem tesis etmeye mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez.

20 Ekim 2013 Pazar

İDARİ YARGI SİSTEMİNİN ÖZELLİKLERİ

İdari yargı sistemi çeşitli özelliklere sahiptir. 

a-İdari işlemlere karşı açılan iptal davalarında, idari yargı yerlerince yazılı yargılama usulü uygulanır. İncelemeler dosya üzerinde yapılır.

b-İdari yargı yerlerinde iptal davasına ilişkin olarak duruşma yapılabilmesi, tarafların istemine ve yargı yerinin kararına bağlıdır.

c-İptal davalarında idari yargı yerlerince yapılacak her türlü tebliğ işleri, 11.2.1959 tarih ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre yapılır. Davaya ilişkin tebligat ücretleri ilgililerden peşin alınır.

d-İdari yargıda ilk derece mahkemeleri ve temyiz yerleri mevcuttur. Danıştay, bir çok görevinin yanı sıra, dava konusu işleme göre, ilk derece mahkemesi ya da temyiz yeri olarak; ilk derece mahkemelerinden olan idare mahkemeleri, görevli oldukları davalarda ilk derece mahkemesi olarak; bölge idare mahkemeleri, ilk derece mahkemelerince verilen kararlardan itiraza konu edilenlerin incelenmesinde temyiz yeri olarak ve ilk derece yargı yerlerince yürütmenin durdurulması talepleri konusunda verilen kararlara karşı yapılan itirazlarda da itiraz yeri olarak uyuşmazlıklara bakarlar. Danıştay idari dava dairelerinin, ilk derece mahkemesi olduğu davalarda, yürütmenin durdurulması talepleri konusunda verdikleri kararlara karşı yapılan itirazlarda, Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu itiraz yeri olarak görev yapar.

e-İdari yargı yerleri, yılın belli tarihlerinde çalışmaya ara verirler. Bölge idare mahkemeleri ve bölge idare mahkemelerinin bulunduğu il merkezlerindeki ilk derece idari yargı yerleri her yıl 21 Temmuz-21 Ağustos tarihlerinde çalışmaya ara verirler. Ara verme süresi içerisinde, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca her bölge idare mahkemesi merkezinde bir nöbetçi mahkeme kurulur. Nöbetçi mahkemeler ara verme süresi içerisinde; yürütmenin durdurulmasına ve delillerin tespitine ait işler ile kanunen belli süre içinde karara bağlanması gereken işleri yürütürler.

19 Ekim 2013 Cumartesi

İLK DERECE YARGI YERİ KARARLARINA KARŞI BAŞVURU YOLLARI -2

2-İtiraz:

İptal davalarında, idare mahkemelerinin;

a-İlk ve orta öğretim öğrencilerinin sınıf geçmelerine ve notlarının tespitine ilişkin işlemlerden,

b-Valilik, kaymakamlık ve yerel yönetimler ile bakanlıkların ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarının taşra teşkilatındaki yetkili organları tarafından kamu görevlileri hakkında tesis edilen geçici görevlendirme, görevden uzaklaştırma, yolluk, lojman ve izinlerine ilişkin idari işlemlerden,

c-3091 sayılı Taşınmaz Mal Zilyedliğine Yapılan Tecavüzlerin Önlenmesi Hakkında Kanunun uygulanmasından,

d-2022 sayılı 65 Yaşını Doldurmuş Muhtaç, Güçsüz ve Kimsesiz Türk Vatandaşlarına Aylık Bağlanması Hakkında Kanun ile 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu gereğince kamu kurum ve kuruluşları tarafından sosyal yardım amacıyla bağlanan aylık ve yapılan sosyal yardımlarla ilgili uygulamalardan

kaynaklanan uyuşmazlıklarla ilgili olarak verdikleri nihai kararlar ile tek hakimle verdikleri nihai kararlara karşı, mahkemenin bulunduğu yargı çevresindeki bölge idare mahkemesine, kararın tebliğini izleyen günden itibaren otuz gün içinde itiraz edilebilir.

İtiraz, temyizin şekil ve usullerine tabidir.

BİR DİLEKÇEYLE BİRDEN FAZLA DAVA AÇILMASI

Her idari işlem aleyhine ayrı dilekçe ile ve ayrı dava açılması gerekmekle birlikte, aralarında maddi veya hukuki yönden bağlılık ya da sebep-sonuç ilişkisi bulunan birden fazla idari işleme karşı bir dilekçe ile de dava açılabilir.

Birden fazla şahsın tek bir dilekçe ile dava açabilmesi için, davacıların hak veya menfaatlerinde iştirak bulunması ve davaya yol açan maddi olay veya hukukî sebeplerin aynı olması gerekir.

İDARİ DAVA DİLEKÇESİNDE YER ALMASI GEREKEN HUSUSLAR

İdari işlemlere karşı açılacak iptal davaları, ilgisine göre Danıştay veya idare mahkemesi başkanlıklarına hitaben yazılmış imzalı dilekçelerle açılır.

Dilekçede yer alması gereken hususlar:

a-Tarafların ve varsa vekillerinin veya temsilcilerinin ad ve soyadları veya unvanları ile adresleri,

b-Davanın konusu ve sebepleri ile dayandığı deliller,

c-Davaya konu olan idari işlemin yazılı bildirim tarihi,

d-Davacının veya varsa vekilinin ya da temsilcisinin imzası.





İLK DERECE YARGI YERİ KARARLARINA KARŞI BAŞVURU YOLLARI -1

1-Temyiz:

*Danıştay dava daireleri ile idare mahkemelerinin nihai kararlarına karşı, kararların tebliğ tarihini izleyen otuz gün içinde Danıştayda temyiz yoluna başvurulabilir.

*İdare mahkemelerinin itiraz yolu açık olan kararları temyiz edilemez.

*Temyiz istemleri Danıştay Başkanlığına hitaben yazılmış dilekçeler ile yapılır.

*Temyiz dilekçeleri uygun düzenlenmemiş ise eksikliklerin on beş gün içinde tamamlanması hususu, kararı veren Danıştay veya mahkemece ilgiliye tebliğ olunur. Bu sürede eksiklikler tamamlanmazsa temyiz isteminde bulunulmamış sayılmasına Danıştay veya mahkemece karar verilir.

*Temyiz dilekçeleri, ilgisine göre kararı veren mahkemeye veya Danıştaya ya da bu yerlere gönderilmek üzere dava dilekçelerinin verilebileceği mercilere verilir ve kararı veren mahkeme veya Danıştayca karşı tarafa tebliğ edilir. Karşı taraf tebliğ tarihini izleyen otuz gün içinde cevap verebilir. Cevap veren, kararı süresinde temyiz etmemiş olsa bile, düzenleyeceği dilekçe ile temyiz isteminde bulunabilir. Bu şekilde verilen dilekçeler temyiz dilekçesi yerine geçer.

*Kararı veren idare mahkemesi veya Danıştay idari dava dairesi, cevap dilekçesi verildikten veya cevap süresi geçtikten sonra dosyayı ilgisine göre Danıştaya veya İdari Dava Daireleri Genel Kuruluna gönderir.

*Yürütmenin durdurulması isteği bulunan temyiz dilekçeleri, karşı tarafa tebliğ edilmeden dosya ile birlikte yürütmenin durdurulması istemi hakkında karar verilmek üzere kararı veren mahkemece Danıştay Başkanlığına, Danıştayın ilk derece mahkemesi olarak baktığı davalarda görevli idari dava dairesince İdari Dava Daireleri Genel Kuruluna gönderilir. İlgili daire veya kurul tarafından yürütmenin durdurulması istemi hakkında karar verildikten sonra tebligat bu daire veya kurulca yapılarak dosya tekemmül ettirilir.

*Temyiz dilekçesi verilirken gerekli harç ve giderlerin tamamının ödenmemiş olması halinde, kararı veren mahkeme veya Danıştay tarafından verilecek onbeş günlük süre içerisinde eksikliğin tamamlanması, aksi halde temyizden vazgeçilmiş sayılacağı hususu temyiz edene yazılı olarak bildirilir. Verilen süre içinde harç ve giderler tamamlanmadığı takdirde, kararı veren mahkeme veya Danıştay dairesi, kararın temyiz edilmemiş sayılmasına karar verir. Temyiz talebinin kanuni süre geçtikten sonra yapılmış olması halinde de kararı veren mahkeme veya Danıştay dairesi temyiz isteminin reddine karar verir. Mahkemenin veya Danıştay dairesinin bu kararlarına ve temyiz dilekçesinin uygun düzenlenmemiş olması halinde eksikliklerin süresi içerisinde tamamlanmaması durumunda temyiz isteminde bulunulmamış sayılmasına ilişkin kararlarına karşı, tebliğ tarihini izleyen günden itibaren yedi gün içinde temyiz yoluna başvurulabilir.

*Temyiz dilekçesi verilirken gerekli harç ve giderlerin ödenmemiş olduğu, dilekçenin uygun düzenlenmediği ya da temyizin kanuni süre geçtikten sonra yapıldığı hususlarının dosyanın gönderildiği Danıştayın ilgili idari dava dairesi veya İdari Dava Daireleri Genel Kurulunca saptanması hallerinde de, bu nedenlerden dolay temyiz isteminin reddine ilişkin kararlar daire veya Kurulca verilir.




18 Ekim 2013 Cuma

İDARİ DAVALARDA YÜRÜTMENİN DURDURULMASI

1-İdari işlemin yürütülmesinin durdurulması talebi:

a-İdari işlemin uygulanmasının dava sonuçlanıncaya kadar durdurulması, davacı tarafından davanın her aşamasında, dava veya cevap dilekçeleriyle ya da ayrı bir dilekçe ile talep edilebilir. Davanın açılmış olması, idari işlemin yürütülmesini kendiliğinden durdurmaz.

b-Danıştay veya idari mahkemeler, idari işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkansız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi durumunda, gerekçe göstererek yürütmenin durdurulmasına karar verebilirler.

c-Yürütmenin durdurulması kararları teminat karşılığında verilir. Ancak, durumun gereklerine göre teminat istenmeyebilir. Taraflar arasında teminata ilişkin olarak çıkan anlaşmazlıklar, yürütmenin durdurulması hakkında karar veren daire, mahkeme veya hakim tarafından çözümlenir. İdareden ve adli yardımdan faydalanan kimselerden teminat alınmaz.

d-İptal kararı verilmesi, işlemin yürütülmesini kendiliğinden durdurur.

2-Yürütmenin durdurulması talebi üzerine verilen karara itiraz:

a-Yürütmenin durdurulması istemleri hakkında ilk derece mahkemeleri tarafından verilen kararlara karşı;

*Karar Danıştay idari dava dairelerince verilmiş ise İdari Dava Daireleri Genel Kuruluna,

*Karar idare mahkemelerince veya idare mahkemelerinde tek hakim tarafından verilmiş ise ilgili bölge idare mahkemesine,

*Karar çalışmaya ara verme süresi içinde idare mahkemeleri tarafından verilmiş ise en yakın nöbetçi mahkemeye veya kararı veren hakimin katılmadığı nöbetçi mahkemeye veya kararı veren hakimin katılmadığı nöbetçi mahkemeye

itirazda bulunulabilir.

b-İtiraz, yürütmenin durdurulması talebi üzerine verilen kararın tebliğini izleyen günden itibaren yedi gün içinde yapılır.

c-Yürütmenin durdurulması talebi üzerine verilen karara karşı, ancak bir defa itiraz edilebilir.

d-İtiraz edilen merciler, dosyanın kendilerine gelişinden itibaren yedi gün içinde karar verirler. İtiraz üzerine verilen kararlar kesindir.

e-İdari işlemlerin yürütülmesinin durdurulması talebinin ilk derece idari yargı yerleri tarafından reddedilmiş olması, dava sonuçlanıncaya kadar her aşamada yeniden yürütmenin durdurulması talebinde bulunulmasına engel teşkil etmez.

3- Yürütmenin durdurulması talebi üzerine verilen kararların yerine getirilmesi:

Danıştay ve idare mahkemeleri tarafından istem üzerine verilen yürütmenin durdurulması kararları ile yürütmenin durdurulması talepleri üzerine idari yargı yerlerince verilen kararlara karşı yapılan itiraz üzerene Danıştay, bölge idare mahkemeleri veya nöbetçi mahkemeler tarafından verilen kararların icaplarına göre, idare gecikmeksizin işlem tesis etmeye mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez.

ADLİ YARDIM NEDİR, KİMLERE YAPILIR?

İdari yargıda, yargılamaya ilişkin giderlerin taraflardan geçici olarak istenmemesi ve gerekirse ücretsiz avukat tutulması yoluna gidilebilmektedir. Adli yardım diye adlandırılan bu uygulamadan, gerçek kişiler ve hayır kurumları yararlanabilmektedir. Türk vatandaşı olmayanların adli yardımdan yararlanabilmeleri ise karşılıklılık koşuluna bağlı bulunmaktadır.

1-Yardımdan yararlanma şartları:

a-Fakirlik: Adli yardımdan yararlanabilmek için, kendisinin ve ailesinin geçimini sarsmadan gerekli yargılama giderlerini ödeyemeyecek kadar fakir olunması gerekir. Fakirliğin belediye, köy ya da mahalle ihtiyar kurullarından alınacak fakirlik belgesi ile kanıtlanması gerekir.

b-Haklı olma: Adli yardımdan yararlanabilmek için fakir olmak tek başına yeterli olmayıp, adli yardım talebinde bulunanın aynı zamanda davasında haklı olduğu yönünde idari yargı yerince bir kanaate ulaşılmış olması gerekir.

2-Yardımın sağlanması:

Adli yardım, dava açılmadan veya dava açıldıktan sonra davaya bakan ya da bakacak olan idari yargı yerinden talep edilir. Dava açıldıktan sonra yapılmış olan yardım talebinin kabul edilmesi halinde, evvelce yapılmış olan giderler yardım kapsamında yer almaz.

Adli yardım talebi konusunda verilen kararlara karşı herhangi bir başvuruda bulunulamaz. Ancak, istemin reddedilmiş olması, aynı konuda yeniden yardım talebinde bulunulmasına engel teşkil etmez.

Adli yardımın sağlanması halinde;

*Yardım sağlanan, yargılama giderlerini ödemez.

*Bazı yargılama giderleri ilgili adına Devlet tarafından ödenir.

*Gereken durumlarda, ücreti sonradan ödenmek üzere ilgiliye avukat sağlanır.

*Noter tarafından düzenlenecek belgeler için ilgiliden geçici olarak harç ve resim alınmaz.

Adli yardımdan yararlanan taraf davayı kaybederse, hem karşı tarafın ödediği ve hem de adli yardım nedeniyle kendisi tarafından ödenmeyen giderleri ödemeye mahkum edilir.

17 Ekim 2013 Perşembe

AÇILMIŞ BİR DAVAYA KATILMA

İptal davasına konu edilen işlemin aynen kalmasında ya da iptal edilmesinde menfaati bulunan kimse, açılmış davada davacının ya da davalının yanında yer alabilir.

Ayrıca, davanın taraflarından birinin istemi üzerine, davanın duyurulması yolu ile üçüncü kişilerin davaya katılması da sağlanabilir.

a-Katılma şartları:

*İdari işleme karşı açılmış bir iptal davası mevcut olmalıdır.

*Davaya katılacak olan, davanın tarafları dışında bir kişi olmalıdır.

*Davaya katılan, katıldığı tarafın isteminden farklı bir istemde bulunmamalıdır.

*Davaya katılanın, katıldığı tarafın durumuna göre, iptal davasının neticesinde menfaati bulunmalıdır.

*Dava dilekçesine benzer şekilde düzenlenmiş bir dilekçe ile davaya katılma talebinde bulunulabilir. Dilekçede ayrıca, hangi tarafın yanında davaya katılındığı ve katılma nedenleri açıkça belirtilir.

*Davaya katılma, dava konusunda hüküm verilinceye kadar, her aşamada olabilir.

*Davaya katılma istemine taraflar itiraz edebilirler. İdari yargı yeri, koşulların gerçekleştiğine karar verirse, davaya katılmayı kabul eder.

b-Katılmanın sonuçları:

*Davaya katılan, taraf niteliği kazanmaz. Sadece, katıldığı taraf ile birlikte davayı yürütür.

*Davaya ilişkin her türlü bildirim, katılan tarafa da yapılır.

*Dava neticesinde, katılan lehine ya da aleyhine karar verilmez.

16 Ekim 2013 Çarşamba

HAKİMİN REDDİ NASIL İSTENİR?

HAKİMİN REDDİ NASIL İSTENİR? 
Hakimin reddi isteminin nasıl yapılacağına dair bu kısa ve bilgilendirici yazının işinize yarayacağı umuduyla:

1-Hakimin davaya bakamayacağı haller:

İdari yargı yerlerinde görev yapan hakimler;

a-Kendilerine ya da yakınlarına ait davalara,

b-Taraflardan birinin vekili, vasisi ya da kayyımı oldukları davalara,

c-Dava sırasında yönetiminde bulundukları tüzel kişilere ait davalara

bakamazlar.
Bu hallerin varlığı halinde, tarafların istemine gerek kalmaksızın, hakimin kendiliğinden davaya bakmaktan çekinmesi gerekir. 

2-Hakimin reddinin istenmesi:
Hakimin çekinmesini gerektiren hallerin dışında, hakimin tarafsızlığında tereddüt yaratacak durumların varlığı halinde, davanın her aşamasında, hakim kendiliğinden davaya bakmaktan çekinebileceği gibi taraflar da hakimin reddini isteyebilirler. 

Hakimin reddi istemi, yazılı olarak yapılır. Taraflar hakimin reddini gerektiren nedenlerin varlığını öğrendiklerinde, derhal ret talebinde bulunmalıdırlar. Yargıtay içtihatlarında, hakimin reddini gerektiren nedenin öğrenildiği tarihten itibaren beş gün içerisinde ret talebinde bulunulmaması halinde, bu hakkın düşeceği şeklinde benimsenmiştir

Hakimin çekinme ve reddi talepleri, ilgili idari yargı yeri tarafından karara bağlanır. Ret ya da çekinme isteminin kabulü halinde, dava, çekinen ya da reddedilen hakimin katılmadığı idari yargı yeri tarafından sonuçlandırılır.

YENİ YÖK TASARISINA ELEŞTİREL BİR BAKIŞ

Yükseköğretim Kanunu Taslağı ile Yükseköğretim Kurulunun adının Türkiye Yükseköğretim Kurulu şeklinde değiştirilmesi öngörülürken, idari teşkilat yapısında da bazı değişiklikler planlandığı görülmektedir.

Taslakta genel sekreter yine idari teşkilatın başı olarak belirlenirken, hem mevcut daire başkanlıklarının isimlerinde değişiklikler öngörülmekte, hem de yeni daire başkanlıklarının kurulması planlanmaktadır.

Taslakta yer verilen daire başkanlıkları:

-Eğitim-Öğretim Daire Başkanlığı,

-Mevzuatı Geliştirme Daire Başkanlığı,

-Değerlendirme ve Denetleme Daire Başkanlığı,

-Denklik Hizmetleri Daire Başkanlığı,

-Akademik Kariyer ve Sınav Hizmetleri Daire Başkanlığı,

-Bilgi ve Belge Yönetimi Daire Başkanlığı,

-Bilişim Hizmetleri Daire Başkanlığı,

-Kalite Yönetimi Daire Başkanlığı,

-Uluslararası İlişkiler Daire Başkanlığı,

-Akademik Proje ve Programlar Daire Başkanlığı,

-Strateji Geliştirme Daire Başkanlığı

-Yönetim Hizmetleri Daire Başkanlığı,

-İnsan Kaynakları Daire Başkanlığı,

-Mesleki Eğitim Daire Başkanlığı,

-Vakıf ve Özel Yükseköğretim Kurumları Daire Başkanlığı,

-Özel Kalem Müdürlüğü,

-Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği

-Hukuk Müşavirliği

Halen mevcut olan (7) adet daire başkanlığı düşünüldüğünde, taslakta kurulması düşünülen 15 adet daire başkanlığı ile mevcuttaki sayının ikiye katlandığı görülmektedir. Taslakta yer verilen görevler ve gerekçe incelendiğinde, teşkilat yapısının ikiye katlanmasını gerektirecek kadar büyük bir görev artışı olmadığı görülmektedir. Teşkilatlanmada etkili bir idari yapı oluşturulması, atıl kapasite ve kaynak israfının önlenmesi ilkeleri göz önünde tutulduğunda mevcut teşkilat yapısının görevlerin yerine getirilmesinde yeterli olacağı görülmektedir.

Esasen genelde kamu yönetiminde hakim olan, işleyişteki aksaklıkları teşkilat yapısını büyüterek ya da yeni teşkilatlar kurarak çözme şeklindeki doğru olmayan yaklaşımların bir örneği de burada karşımıza çıkmaktadır.

Aynı şekilde Yükseköğretim Kanunu Taslağı ile üniversitelerin idari teşkilatında da değişiklik yapılması öngörülmektedir. Buna göre üniversiteler bünyesinde;

-Genel Sekreterlik

-Öğrenci İşleri Daire Başkanlığı,

-Sağlık, Kültür ve Spor Daire Başkanlığı,

-Kütüphane ve Dokümantasyon Daire Başkanlığı,

-Dış İlişkiler, Tanıtım ve Topluma Hizmet Daire Başkanlığı,

-Kalite ve Akreditasyon Daire Başkanlığı,

-Araştırma, Geliştirme ve Yenilik Daire Başkanlığı,

- Strateji Geliştirme Daire Başkanlığı

-Bilgi Yönetimi Daire Başkanlığı,

-İnsan Kaynakları Daire Başkanlığı,

Destek Hizmetleri Daire Başkanlığı,

-Gayrimenkul Yönetim ve Geliştirme Daire Başkanlığı,

-Akademik Proje ve Programlar Daire Başkanlığı,

-Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği,

-Hukuk Müşavirliği,

-Özel Kalem Müdürlüğü,

Yükseköğretim Kanunu Taslağında üniversitelerin idari teşkilatlanmasında da yine mevcut daire başkanlıklarının bir kısmının ismi değiştirilirken, yeni daire başkanlıkları kurulması da öngörülmektedir.

Akademik Proje ve Programlar Daire Başkanlığı gibi kurulması düşünülen yeni bazı daire başkanlıklarının görevleri incelendiğinde, altının yeterince doldurulamadığı, bu başkanlıklara gerçekten ihtiyaç olup olmadığının anlaşılamadığı görülmektedir. Tıpkı YÖK teşkilatında olduğu gibi üniversitelerin teşkilat yapısında da büyük çapta bir artış getiren bu yeni teşkilat yapısına neden ihtiyaç duyulduğu mevcut görevlerin incelenmesinden anlaşılamamaktadır. Bu hizmetlerin bir kısmının müdürlük yolu ile yürütülmesinin teşkilatlanmada temel ilke olan, atıl kapasite ve kaynak israfının önlenmesi bakımından daha doğru olacağı gözükmektedir.

15 Ekim 2013 Salı

YÜKSEKOKULLARIN TEŞKİLAT YAPISI

YÜKSEKOKULLARIN TEŞKİLAT YAPISI

Yüksekokullar, Belirli bir mesleğe yönelik eğitim öğretime ağırlık veren yükseköğretim kurumudur.

Yüksekokulların Akademik Teşkilatı:

Yüksekokulların akademik teşkilatı, Yüksekokul Müdürü, Yüksekokul Kurulu ve Yüksekokul Yönetim Kurulundan oluşmaktadır.

Yüksekokul Müdürü, üç yıl için ilgili fakülte dekanının önerisi üzerine rektör tarafından atanmaktadır.

Yüksekokul Kurulu, müdürün başkanlığında, müdür yardımcıları ve okulu oluşturan bölüm veya ana bilim dalı başkanlarından oluşur.

Yüksekokul Yönetim Kurulu ise müdürün başkanlığında, müdür yardımcıları ile müdürce gösterilecek altı aday arasından yüksekokul kurulu tarafından üç yıl için seçilecek üç öğretim üyesinden teşkil eder.

Yüksekokulların İdari Teşkilatı:

Yüksekokul İdari teşkilatı, yüksekokul sekreteri ile sekreterlik bürosundan ve ihtiyaca göre kurulacak öğrenci işleri, personel, kütüphane, mali işler ve destek hizmetler biriminden oluşur. Bir yüksekokulda, bu birimlerin kurulmasına, ilgili üniversitenin önerisi üzerine Yükseköğretim Kurulunca karar verilir.

BÖLÜM TEŞKİLAT YAPISI:

Bölüm, amaç, kapsam ve nitelik yönünden bir bütün teşkil eden, birbirini tamamlayan veya birbirine yakın anabilim ve anasanat dallarından oluşan; fakültelerin ve yüksekokulların eğitim - öğretim, bilimsel araştırma ve uygulama birimini ifade etmektedir.

Bölümün Akademik Teşkilatı:

Bölüm, ilgili bölümün her düzeyde eğitim - öğretim ve araştırmalarından ve bölüme ait her türlü faaliyetin düzenli ve verimli bir şekilde yürütülmesinden sorumlu Bölüm Başkanı tarafında yönetilir.

Bölümün İdari Teşkilatı:

Bölüm idari teşkilatı bir büro şefinin yönetiminde yeteri kadar personelden oluşur ve Bölüm bürosu, bölümün yazı, evrak ve benzeri işlerini bölüm başkanının emirlerine göre yerine getirir.

FAKÜLTE VE ENSTİTÜLERİN TEŞKİLAT YAPISI

FAKÜLTELERİN TEŞKİLAT YAPISI

Fakülte, yüksek düzeyde eğitim - öğretim, bilimsel araştırma ve yayın yapan; kendisine birimler bağlanabilen yükseköğretim kurumudur.

Fakültelerin Akademik Teşkilatı:

Fakültenin akademik organları, Dekan, Fakülte Kurulu ve Fakülte Yönetim Kuruludur.

Dekan, rektörün önereceği, üniversite içinden veya dışından üç profesör arasından Yükseköğretim Kurulunca üç yıl süre ile seçilir. Fakülte Kurulu fakülteye bağlı bölümlerin başkanları ile varsa fakülteye bağlı enstitü ve yüksekokul müdürlerinden ve diğer akademik personelin kendi aralarından seçtikleri üyelerden oluşurken, Fakülte Yönetim Kurulu’ da dekanın başkanlığında fakülte kurulunun seçeceği üç profesör, iki doçent ve bir yardımcı doçentten teşkil eder.

Fakültelerin İdari Teşkilatı:

Fakülte idari teşkilatı, fakülte sekreteri ile sekreterlik bürosundan ve ihtiyaca göre kurulacak öğrenci işleri, personel, kütüphane, mali işler, yayın ve destek hizmetleri biriminden oluşur. Bir fakültede bu birimlerin kurulmasına ilgili üniversitenin önerisi üzerine Yükseköğretim Kurulunca karar verilir.

ENSTİTÜLERİN TEŞKİLAT YAPISI

Enstitü, üniversitelerde ve fakültelerde birden fazla benzer ve ilgili bilim dallarında lisans üstü, eğitim - öğretim, bilimsel araştırma ve uygulama yapan bir yükseköğretim kurumudur.

Enstitülerin Akademik Teşkilatı:

Enstitünün akademik organları, Müdür, Enstitü Kurulu ve Enstitü Yönetim Kuruludur.

Enstitü Müdürü, üç yıl için ilgili fakülte dekanının önerisi üzerine rektör tarafından atanır.

Enstitü Kurulu, müdürün başkanlığında, müdür yardımcıları ve enstitüyü oluşturan ana bilim dalı başkanlarından oluşurken, Enstitü Yönetim Kurulu müdürün başkanlığında, müdür yardımcıları, müdürce gösterilecek altı aday arasından enstitü kurulu tarafından üç yıl için seçilecek üç öğretim üyesinden teşkil eder.

Enstitülerin İdari Teşkilatı:

Enstitü idari teşkilatı, enstitü sekreteri ile sekreterlik bürosundan ve ihtiyaca göre kurulacak öğrenci işleri ve destek hizmetleri biriminden oluşur. Bir enstitüde, bu birimlerin kurulmasına ilgili üniversitenin önerisi üzerine Yükseköğretim Kurulunca karar verilir.

Enstitü sekreteri ile sekreterlik bürosu ve varsa bağlı birimler, enstitünün idari hizmetlerinin yürütülmesinden sorumludur.

14 Ekim 2013 Pazartesi

BAKANLAR KURULU KARARLARININ TÜRKİYE UYGULAMASINA ÜZERİNE GENEL DÜŞÜNCELER

Kamu yönetimi her dönemde toplumsal gelişmenin önemli bir itici gücü olmuş, değişimin doğrultusunu ve hızını etkilemiştir. Ancak, bu yönüyle yaratıcı ve yapıcı bir güç olarak toplumsal kalkınmaya olan katkısının yanında, aynı zamanda statükocu yapısı nedeniyle gelişmeyi engelleyen ve dönüşümün önünü tıkayan bir güç de olabilir.

Bu sebeple, Türk toplumunun ve özel sektörünün sahip olduğu dinamik yapı yanında kamunun hantal ve ağır yapısı yönetim anlayışının iyileştirilmesi ve yeniden düzenlenmesi çalışmalarına temel oluşturur. İhtiyaçlara daha hızlı ve etkili cevap verebilecek bir yönetim modeli oturtmanın temel formülü ise düzenli olarak yapılan reform ve gözden geçirme çalışmalarıdır.

Şüphesiz ki ülkemizde yapılacak yeniden düzenleme çalışmalarına yürütmenin temel organı niteliği kazanmış olan Bakanlar Kurulunun görev ve yetkilerinden başlanması reform çalışmalarının sistematik ve düzenli yürütülmesi açısından önemlidir. Yönetimin daha dinamik bir anlayışa kavuşturulması, etkin ve verimli çalışan sağlıklı bir yapıya dönüştürülmesi halkın ihtiyaçlarının daha hızlı karşılanması bakımından da gereklidir. Bu açıdan bakıldığında yönetim piramidinin alt kademelerine daha çok sorumluluk ve yetki aktarmak, piramidin tepesinde yer alan Bakanlar Kurulunun genel siyasetin belirlenmesi gibi temel görevlere konsantre olmasını sağlamak hizmetlerin daha hızlı yürütülmesi açısından gereklidir.

Kamu yönetimi alanında yapılması gereken bu reformun, hükümet etme olarak ta adlandırabileceğimiz siyasal işlevler ile yürütme işlevlerini birbirinden ayırma ilkesini hayata geçirerek hükümetin güçlenmesine katkıda bulunacağı aşikardır. Modern yönetim anlayışı içinde önemli yere sahip olan kamusal görevlerin yerinden yönetimi ve yetki genişlemesi ilkelerinin gözetimi ışığında Bakanlar Kurulu kararları hususunda yapılacak yeniden yapılandırma çalışmaları sayesinde hükümet artık tek tek işlerle ilgilenmek yerine devletin kalkınma stratejisiyle, güvenlikle ve kamu düzeniyle ilgili temel kararları alan bir otorite haline gelecektir.

Bu anlamda, 1982 Anayasasının 112 nci maddesinde ifadesini bulan “Bakanlar Kurulunun hükümetin genel siyasetinin yürütülmesinden birlikte sorumlu olduğu” şeklindeki tanımlama, yürütmenin görev, yetki ve sorumluluk dağılımında akılcı bir yol izleyerek Bakanlar Kurulunu genel siyasetin belirlendiği yer olarak gösterdiği halde, mevcut kanunlarımızda yer alan hükümler incelendiğinde çok sayıda ayrıntılı ve uzmanlık gerektiren konunun Bakanlar Kurulunun yetkisine bırakılmış olduğunu görmekteyiz. Üstelik sadece merkezi yönetimle ilgili olmayıp aynı zamanda yerel yönetimlerle dahi ilgili olabilen ve çoğu uzmanlık gerektiren, teknik nitelikteki görevler, Kurulun sahip olduğu siyasi niteliğin göz ardı edilerek tamamen bir yönetim organı haline dönüştürülmeye başlandığı anlamına gelmektedir.

Bunun sonucu olarak, Bakanlar Kurulunda vücut bulan, somutlaşan ve icrai faaliyetini gerçekleştiren hükümet, ulusal bir strateji ve siyaset hazırlamak, bu strateji ve siyaseti ulusal ve uluslararası alanlarda tutarlı şekilde uygulamak yerine “icraat yapmayı” tercih etmektedir. Bakanlar Kurulu üzerindeki bu yükün doğal bir sonucu olarak bazen kararnamelerin elden imza denilen yolla tekemmül ettirildiği dahi görülmektedir.

BAKANLAR KURULU KARARLARINDA YER VERİLEN HUSUSLAR NELERDİR-5

Kamusal Mal ve Hizmet Tarifelerinin Belirlenmesine İlişkin Kararlar

4736 sayılı Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Ürettikleri Mal ve Hizmet Tarifeleri İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 1 inci maddesinde “Genel bütçeye dahil daireler ile katma bütçeli idareler, bunlara bağlı döner sermayeli kuruluşlar, kanunla kurulan fonlar, kefalet sandıkları, sosyal güvenlik kuruluşları, genel ve katma bütçelerin transfer tertiplerinden yardım alan kuruluşlar, kamu iktisadi teşebbüsleri ve bağlı ortaklıkları ile müesseseleri, il özel idareleri ve belediyeler ile bunların kurdukları birlik, müessese ve işletmeler, özel bütçeli kuruluşlar, özelleştirme işlemleri tamamlanıncaya kadar, 24.11.1994 tarihli ve 4046 sayılı Kanuna tâbi kuruluşlar ve özel hukuk hükümlerine tâbi, kamunun çoğunluk hissesine sahip olduğu kuruluşlar, kamu banka ve kuruluşları ile bunlara bağlı iş yerleri ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarınca üretilen mal ve hizmet bedellerinde işletmecilik gereği yapılması gereken ticarî indirimler hariç herhangi bir kişi veya kuruma ücretsiz veya indirimli tarife uygulanmaz.

Bakanlar Kurulu birinci fıkra hükmünden muaf tutulacak kişi veya kurumları tespit etmeye yetkilidir.” hükmüne yer verilmiştir.
Bu hüküm gereğince kamu kurum ve kuruluşlarınca üretilen mal ve hizmetlerin tarifelerinde indirim yapılmasına ilişkin Bakanlar Kurulu kararları çıkmaktadır. 

Tüzükler

Yukarıda yer verilen bölümlerde değindiğimiz gibi, Anayasamızın 115 inci maddesi ile Bakanlar Kuruluna, kanunun uygulanmasını göstermek veya emrettiği işleri belirtmek üzere, kanunlara aykırı olmamak ve Danıştay’ın incelemesinden geçirilmek şartıyla tüzük çıkarma yetkisi tanınmıştır. Tüzük her ne kadar Anayasada ifadesini bulan bir düzenleyici işlem olsa da uygulama da fazlaca kullanılmayan, benzer işlevleri nedeniyle Yönetmeliğin tercih edildiği bir kurallar bütünü olarak kalmıştır. Bunun doğal bir sonucu olarak Tüzüklerle ilgili olarak son yıllarda çıkan Bakanlar Kurulu kararlarının büyük bir kısmı mevcut Tüzüklerin yürürlükten kaldırılması amacına yöneliktir.

BAKANLAR KURULU KARARLARINDA YER VERİLEN HUSUSLAR NELERDİR-4

8)Toprak Reformu ve Arazi Kullanımı İle İlgili Kararlar

5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununun 17 nci maddesi “Arazinin rasyonel kullanımını sağlamak amacıyla parsel büyüklüklerinin optimum ölçülerde oluşması için, arazinin yarısından çoğuna malik bulunan ve sayıca maliklerin yarısından fazlasını oluşturanların muvafakati üzerine isteğe bağlı, Bakanlığın veya kurulların talebi üzerine kamu yararı gözetilerek isteğe bağlı olmaksızın, Bakanlar Kurulu kararı ile arazi toplulaştırma proje sahası belirlenir ve uygulanır.” hükmünü içermektedir. Yine konuyla ilgili olarak 3083 sayılı Sulama Alanlarında Arazi Düzenlenmesine Dair Tarım Reformu Kanununun 3 üncü maddesi hükmü ile de Bakanlar Kuruluna bu hususta yetki verilmiştir. Dolayısıyla ülkemiz topraklarının verimli şekilde işletilmesi, işletilmesinin korunması, planlı arazi kullanımın yaygınlaştırılması, tarım ve sulama alanlarının belirlenmesi gibi amaçlarla arazi toplulaştırılması ve bu arazilerin dağıtımı bahsi geçen hükümler çerçevesinde Bakanlar Kurulu kararı ile gerçekleştirilmektedir.

9)Acele Kamulaştırma Kararları

2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 27 nci maddesinde yer alan “3634 sayılı Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanununun uygulanmasında yurt savunması ihtiyacına veya aceleliğine Bakanlar Kurulunca karar alınacak hallerde veya özel kanunlarla öngörülen olağanüstü durumlarda gerekli olan taşınmaz malların kamulaştırılmasında kıymet takdiri dışındaki işlemler sonradan tamamlanmak üzere ilgili idarenin istemi ile mahkemece yedi gün içinde o taşınmaz malın 10 uncu madde esasları dairesinde ve 15 inci madde uyarınca seçilecek bilirkişilerce tespit edilecek değeri, idare tarafından mal sahibi adına 10 uncu maddeye göre yapılacak davetiye ve ilanda belirtilen bankaya yatırılarak o taşınmaz mala el konulabilir.” hükmü Bakanlar Kuruluna acele kamulaştırma konusunda yetki tanımaktadır. Acil ve istisnai durumlarda kullanılması gereken bu yolun da sık sık kullanıldığını bu hususta çıkan çok sayıdaki Bakanlar Kurulu kararından görmekteyiz.

10)Yerel Yönetimlerle İlgili Kararlar

Anayasamızın 127 nci maddesinin son fıkrasında “Mahalli idarelerin belirli kamu hizmetlerinin görülmesi amacı ile, kendi aralarında Bakanlar Kurulunun izni ile birlik kurmaları, görevleri, yetkileri, maliye ve kolluk işleri ve merkezi idare ile karşılıklı bağ ve ilgileri kanunla düzenlenir.” hükmü, buna uygun olarak ta 5355 sayılı Mahalli İdare Birlikleri Kanununun 4 üncü maddesi “Birlik, birlik tüzüğünün kesinleşmesinden sonra Bakanlar Kurulunun izni ile kurulur ve tüzel kişilik kazanır.” hükmünü ihtiva ettiğinden dolayı mahalli idare birliklerinin kurulması ile ilgili olarak çıkarılan Bakanlar Kurulu kararları bulunmaktadır.

Bu noktada ilginç olan Bakanlar Kurulu kararları üzerindeki irrasyonel iş yüküne 1982 Anayasasının da katkıda bulunmuş olmasıdır.

BAKANLAR KURULU KARARLARINDA YER VERİLEN HUSUSLAR NELERDİR-3


5)Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı, Merkez ve Taşra Teşkilatlarının Kurulması Hakkındaki Kararlar 

189 Sayılı Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Yurtdışı Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 4 üncü maddesinde “Sürekli yurtdışı teşkilatından;

a) Dış temsilcilikler, Dışişleri Bakanlığının,

b) İhtisas birimleri ile dış temsilcilik niteliği taşımayan yurtdışı teşkilatı ilgili kamu kurum ve kuruluşunun, teklifi üzerine Bakanlar Kurulu kararı ile kurulur veya akredite edilir, kaldırılır, birleştirilir veya değiştirilir.” hükmü, 5 inci maddesinde ise “Geçici özel diplomatik temsilcilikler Bakanlar Kurulu Kararı; geçici ihtisas birimleri ve dış temsilcilik niteliği taşımayan geçici yurtdışı teşkilatı ortak kararname ile kurulur.” hükmü yer almaktadır.

Aynı şekilde, 3046 sayılı Kanunun 16/b maddesi “Diğer daire başkanlıkları ile şube müdürlükleri hizmetin özelliğine göre ilgili bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar Kurulu Kararı ile kurulur, kaldırılır, aynı bakanlık içerisinde veya bakanlıklar arasındaki bağlantısı değiştirilir.” hükmüne, 17/d maddesinde ise “Sürekli görev veya hizmet yapacak taşra teşkilatı ihtiyaçlara ve hizmetin özelliklerine göre bölge, il ve ilçe kuruluşları olarak, ilgili merkez teşkilatının teklifi üzerine Devlet Planlama Teşkilatı ile Devlet Personel Başkanlığının görüşleri alınarak Bakanlar Kurulu Kararı ile kurulur, kaldırılır veya değiştirilir.” hükmüne yer vermiştir.

Bu hükümlerde yer verildiği üzere, kamu kurum ve kuruluşlarının gerek bazı yurt dışı teşkilatları gerekse merkezde veya taşrada kurulacak değişik idari birimler için Bakanlar Kurulu kararı şartı aranmaktadır.

6)Gümrük Kuralları İle İlgili Kararlar 

Bakanlar Kurulu kararlarına fazlasıyla konu olan karar türlerinden biri de, gümrük bölgesine giren veya çıkan eşya ve araçlara ilişkin kural ve tarifelerle ilgili olarak çıkartılan kararlardır.

Anayasamızın 167 nci maddesinin ikinci fıkrası “Dış ticaretin ülke ekonomisinin yararına olmak üzere düzenlenmesi amacıyla ithalat, ihracat ve diğer dış ticaret işlemleri üzerine vergi ve benzeri yükümlülükler dışında ek mali yükümlülükler koymaya ve bunları kaldırmaya kanunla Bakanlar Kuruluna yetki verilebilir.” hükmünü getirmiştir.

Anayasada yer verilen bu hüküm gereğince gümrük kural ve tarifeleri ile ilgili kararların dayanağını ise, 4458 Sayılı Gümrük Kanunun 16 ncı maddesinde yer alan “Mahiyeti ve nihai kullanım şekli gerekçesiyle, bazı eşyanın yararlanabileceği tercihli tarife uygulaması, Bakanlar Kurulunca belirlenen şartlara tabidir.” hükmü, yada 55 inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “Bakanlar Kurulu; kamu ahlakı, kamu düzeni, kamu güvenliği, insan, hayvan ve bitki sağlık ve hayatlarının korunması, sanatsal, tarihi veya arkeolojik değeri olan ulusal hazinelerin korunması, fikri ve sınai mülkiyet haklarının korunması gerekçeleri ile eşyanın gümrükçe onaylanmış bir işlem veya kullanıma tabi tutulmasına yasaklama veya kısıtlamalar koyabilir.” hükmü gibi gümrük tarifeleri ile ilgili hususlarda Bakanlar Kurulu kararına yetki tanıyan çok sayıda ilgili kanun maddesi oluşturmaktadır.

7)Tarımsal Destekleme Veya Esnaf ve Sanatkarlara Ucuz Kredi Kullandırılması Hakkındaki Kararlar 

Gerek çiftçilerin gerekse esnaf ve sanatkarların desteklenmesi politikalarının bir gereği olarak tarımsal destekleme araçlarının kullanılması ve hem çiftçiye hem de esnaf ve sanatkarlara sağlanacak ucuz kredi imkanlarıyla ilgili olarak çıkan Bakanlar Kurulu kararlarını da ayrı bir grup olarak niteleyebiliriz.

Söz konusu kararlar, 5488 sayılı Tarım Kanununun tarımsal destekleme araçlarını düzenleyen 19 uncu maddesindeki hükümler ile 5570 sayılı Kamu Sermayeli Bankalar Tarafından Yürütülen Faiz Destekli Kredi Kullandırılmasına Dair Kanunun 1 inci maddesinde yer alan “Tarımsal üretimin, esnaf ve sanatkârların desteklenmesi amacıyla, kamu sermayeli bankalar tarafından yürütülen faiz destekli kredi kullandırılması uygulamalarına, bankaların sermayelerindeki kamu payının % 50’nin altına düşmesi halinde de devam edilebilir. Bu durumda uygulamanın süresini, usûl ve esaslarını, denetimini ve uygulamayı yönetecek olan bankayı ve/veya bankaları belirlemeye Bakanlar Kurulu yetkilidir.” şeklindeki hüküm gereğince çıkarılmaktadır.

13 Ekim 2013 Pazar

ÜNİVERSİTELERİN TEŞKİLAT YAPISI


Üniversite, bilimsel özerkliğe ve kamu tüzelkişiliğine sahip yüksek düzeyde eğitim - öğretim, bilimsel araştırma,yayın ve danışmanlık yapan; fakülte, enstitü, yüksekokul ve benzeri kuruluş ve birimlerden oluşan yükseköğretim kurumudur.

Üniversitelerin Akademik Teşkilatı:

Üniversitenin akademik organları, Rektör, Senato ve Üniversite Yönetim Kuruludur.

Rektör profesör akademik unvanına sahip kişiler arasından Cumhurbaşkanınca atanır. Senato, rektör yardımcıları, dekanlar ve her fakülteden fakülte kurullarınca üç yıl için seçilecek birer öğretim üyesi ile rektörlüğe bağlı enstitü ve yüksekokul müdürlerinden teşekkül ederken, Üniversite Yönetim Kurulu, rektörün başkanlığında dekanlardan, üniversiteye bağlı değişik öğretim birim ve alanlarını temsil edecek şekilde senatoca dört yıl için seçilecek üç profesörden oluşur.

Üniversitelerin İdari Teşkilatı:

Üniversite İdari Teşkilatı aşağıdaki birimlerden oluşur:

*Genel Sekreterlik,

*İç Denetim Birimi Başkanlığı

* Bilgi İşlem Daire Başkanlığı,

*İdari ve Mali İşler Daire Başkanlığı,

* Kütüphane ve Dokümantasyon Daire Başkanlığı,

* Öğrenci İşleri Daire Başkanlığı,

* Personel Daire Başkanlığı,

* Sağlık, Kültür ve Spor Daire Başkanlığı,

*Strateji Geliştirme Daire Başkanlığı

*Yapı İşleri ve Teknik Daire Başkanlığı,

*Hukuk Müşavirliği,

*Hastanesi bulunan üniversitelerde Hastane Başmüdürlüğü

Üniversitelerin idari teşkilatında, 124 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede yer verilen komptrolörlük daire başkanlığı ile destek hizmetleri daire başkanlığı yerine, bunların birleşimi ile oluşan İdari ve Mali İşler Dairesi Başkanlığına yer verilmiştir.

Üniversitelerin idari teşkilatının başında Genel Sekreter bulunur. Genel Sekreterlik, bir Genel Sekreter ile en çok iki Genel Sekreter Yardımcısından ve bağlı birimlerden oluşurken, Genel Sekreter üniversite idari teşkilatının çalışmasından Rektöre karşı sorumludur.

YÜKSEKÖĞRETİM KURULUNUN (YÖK) TEŞKİLAT YAPISI


Yükseköğretim Kurulu, tüm yüksek öğretimi düzenleyen ve yükseköğretim kurumlarının faaliyetlerine yön veren, 2547 sayılı Kanunla kendisine verilen görev ve yetkiler çerçevesinde özerkliğe ve kamu tüzel kişiliğine sahip, bir kuruluştur.

Yükseköğretim Kurulu(YÖK) Akademik Teşkilatı:

Yükseköğretim kurumları arasında üst kuruluşlardan olan Yükseköğretim Kurulu, Cumhurbaşkanı tarafından, rektörlük ve öğretim üyeliğinde başarılı hizmet yapmış profesörlere öncelik vermek suretiyle seçilen yedi, Bakanlar Kurulunca temayüz etmiş üst düzeydeki Devlet görevlileri veya emeklileri arasından seçilen yedi ve Üniversitelerarası Kurulca, Kurul üyesi olmayan profesör öğretim üyelerinden seçilen yedi kişiden oluşur.

Yükseköğretim Kurulu Organları; Genel Kurul, Başkan ve Yürütme Kurulu'ndan ibarettir.

Yükseköğretim Kurulunun bazı görevleri arasında, Yükseköğretim kurumlarının kurulması, geliştirilmesi, Yükseköğretim kurumları arasında işbirliği ve koordinasyonunun sağlanması, yaz öğretimi, gece öğretimi, ikili öğretim gibi eğitimlerin verilmesine karar alınması, eğitim - öğretim programlarının asgari ders saatleri ve sürelerinin tespit edilmesi, üniversitelerin profesör, doçent ve yardımcı doçent kadrolarının dengeli bir oranda tespit edilmesi, Üniversitelerin kapasitelerinin tespit edilmesi; imkan ve fırsat eşitliği sağlayacak önlemlerin alınması, üniversite bütçelerinin tetkik ve onayladıktan sonra Milli Eğitim Bakanlığına sunulması, akademik personel ile ilgili disiplin işlemlerinin yürütülmesi bulunmaktadır.

Yükseköğretim Kurulu(YÖK) İdari Teşkilatı

Yükseköğretim Kurulu idari teşkilatı aşağıdaki birimlerden oluşur:

*Özel Kalem Müdürlüğü,

*Genel Sekreterlik,

* Eğitim, Öğretim Dairesi Başkanlığı,

*Strateji Geliştirme Dairesi Başkanlığı

*Personel Dairesi Başkanlığı,

*Yayın ve Dokümantasyon Dairesi Başkanlığı,

* İnşaat, Bakım, Onarım Daire Başkanlığı,

*İdari ve Mali İşler Dairesi Başkanlığı

*Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığı

*Hukuk Müşavirliği,

*Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği

*İç Denetim Birimi

Genel Sekreterlik, bir genel sekreter ile en çok iki genel sekreter yardımcısından ve bağlı birimlerden oluşur. Genel Sekreter, Yükseköğretim Kurulu İdari Teşkilatının başıdır ve bu teşkilatın çalışmasından Yükseköğretim Kurulu Başkanına karşı sorumludur.

Kurulun idari teşkilatında, 124 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede yer verilen komptrolörlük daire başkanlığı ile destek hizmetleri daire başkanlığı yerine, bunların birleşimi ile oluşan İdari ve Mali İşler Dairesi Başkanlığına yer verilmiştir.

BAKANLAR KURULU KARARLARINDA YER VERİLEN HUSUSLAR NELERDİR-2

Bakanlar Kurulu Kararlarında yer alan hususlar olarak sayısal bakımdan 3 üncü ve  4 üncü sırada yer verilenler atama kararnameleri ve yönetmeliklerdir.

3)Atama Kararnameleri
2451 sayılı Bakanlıklar ve Bağlı Kuruluşlarda Atama Usulüne İlişkin Kanunun 2 nci maddesi “Bu Kanuna ekli (1) sayılı cetvelde gösterilen unvanları taşıyan görevlere Bakanlar Kurulu kararı ile, (2) sayılı cetvelde gösterilen unvanları taşıyan görevlere müşterek kararla atama yapılır.” hükmünü getirmiş, (1) sayılı cetvelde yer alan unvanlar ise Valiler, Büyükelçiler, Daimi Temsilciler, Daimi Delegeler, Diyanet İşleri Başkanı ve Yüksek Din Kurulu Üyeleri, Yüksek Denetleme Kurulu Başkan ve üyeleri ile Türkiye İstatistik Kurumu Başkanı olarak sayılmıştır. 

Aynı Kanunun 3 üncü maddesi ise “Bu Kanuna ekli cetvellerde yer almayan unvanları taşıyan kadro ve görevlere yapılacak atama ve nakillerde, bu Kanunun kapsamına giren kuruluşların teşkilat kanunlarında veya özel kanunlarındaki hükümlerin uygulanmasına devam olunur. Ancak bunlardan bu Kanunun yürürlüğe girmesinden önce Bakanlar Kurulu kararı ile atanmaları öngörülenler müşterek kararla, müşterek kararla atanmaları öngörülenler ise Bakan onayı ile atanırlar.” hükmünü getirerek atamalar konusundaki Bakanlar Kurulunun üzerindeki yükü hafifletmeye çalışmıştır. Ancak, 2451 sayılı Kanun kapsamında yapılan atamalar dışında, üst kurul üyeliklerine yapılan atamalar gibi çok sayıda atama halen Bakanlar Kurulu kararnamesi ile yapılmaktadır.

4)Yönetmelikler

Yukarıda değindiğimiz üzere, 1982 Anayasası Başbakanlık, Bakanlıklar ve kamu tüzel kişilerine kanunların ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak üzere kendi görev alanları ile ilgili olarak Yönetmelik çıkarma yetkisi tanımışken, Bakanlar Kurulunca Yönetmelik çıkarılabileceğine dair açık bir hükme yer vermemiştir. Bununla birlikte, Anayasanın gerekçesinde bu konuya değinilmiş, ayrıca birçok kanun hükmü de Bakanlar Kuruluna Yönetmelik çıkarabilmesi hususunda gerekli yetkiyi tanımıştır. Ayrıca Gerek Anayasa Mahkemesinin gerekse Danıştay’ın vermiş olduğu kararlar da Bakanlar Kurulunca Yönetmelik çıkarılabileceği yönündedir.
Bununla birlikte Yönetmelik çıkarmaya hangi mercilerin yetkili olduğu konusunda öğretide yer alan görüşler farklılık göstermektedir. Bu konudaki görüşleri iki gruba ayırırsak, bunlardan ilk grup, yönetmelik çıkarmaya yetkili mercilerin Anayasanın 124. maddesinde sayılan mercilerle sınırlı olmadığını, eski bir deyişle, Anayasada sayılan mercilerin “tadadi” (örnek olarak sayılma) bir nitelik taşıdığını ifade etmekte, buna karşın, aksi yönde düşünen yazarlar ise söz konusu mercilerin Anayasada sayılanlarla sınırlı olduğunu, yine eski bir deyişle, “tahdidi” (sınırlı sayıda) olduğunu belirtmektedir.

Özellikle bir yönetmeliğe uygulama alanı bakımından daha çok güç ve ağırlık kazandırmak amacıyla bu yola başvurulduğu görülmekte olduğundan Bakanlar Kurulu kararı ile çıkarılan çok sayıda Yönetmelik bulunmaktadır.

Mevzuatımızda hangi konulardaki Yönetmeliklerin Bakanlar Kurulunca ve hangilerinin diğer kurumlarca çıkarılması gerektiği hususuna ilişkin genel bir düzenleme bulunmamaktadır. Ancak, Mevzuat Hazırlama Usul ve Esasları Hakkında Yönetmeliğin 22 nci maddesinde “Kanun, kanun hükmünde kararname ve Bakanlar Kurulu kararı ile yürürlüğe konulan düzenleyici işlemler dışındaki taslaklarda;

a) Bu düzenlemelerin dayanaklarında belirtilenler dışında yükümlülük getiren hükümler, malî konularda gelir ve gider öngören hükümler ile teşkilat kuran veya kaldıran, kadro iptal veya ihdas eden hükümlere yer verilmez.

b) Bakanlıklar ile diğer kamu kurum ve kuruluşlarına görev ve sorumluluk yükleyen hükümlere yer verilmesi hâlinde, bu bakanlık ile kamu kurum ve kuruluşlarının uygun görüşleri alınır veya taslak bunlarla birlikte hazırlanır.” hükmüne yer verilmiştir. Bu hüküm gereğince, dayanaklarında belirtilenler dışında yükümlülük getiren, mali konularda gelir ve gider öngören, teşkilat kuran veya kaldıran ve kadro iptal yada ihdasına ilişkin hükümler içeren yönetmeliklerin Bakanlar Kurulu kararı ile çıkarılması gerektiği anlaşılmaktadır.

BAKANLAR KURULU KARARLARINDA YER VERİLEN HUSUSLAR NELERDİR-1

Günümüzde yerleşmiş olan sosyal devlet düşüncesi, kamu hizmeti anlayışında var olan gelişmeler, yürütmenin hayatın her alanındaki düzenleyici ve denetleyici görevleri, Bakanlar Kuruluna gereksiz ve fazlaca görev yükleyen çok sayıda kanun hükmü gibi etkenlerle, Bakanlar Kurulu kararları çok çeşitli alanlarda birbirinden farklılık gösteren sınıflandırılması zor bir yapıya ulaşmıştır.

Bu sebeple, Bakanlar Kurulu Kararları incelemeye tabi tuttuğumuzda en çok konu olan hususlardan en az konu olan hususlara doğru bir sıralamaya giderek sizlere anlatmaya çalışacağım. Ancak konular çok uzun olacağından Bakanlar Kurulu Kararlarının içerikleri şeklindeki bu yazıyı 4-5 parça halinde yayınlamayı düşünüyorum.


1)Milletlerarası Andlaşmalar 

Yukarıdaki grafikten de anlaşılacağı üzere, çıkarılan her beş Bakanlar Kurulu kararından biri, milletlerarası andlaşmaların onaylanması, yürürlüğe konulması için gerekli bildirilerin yapılması, uygulama alanın değiştiğinin tespit edilmesi, uygulanmasının durdurulması veya sona erdirilmesi ile ilgilidir.
Bakanlar Kuruluna bu alandaki yetkisini veren çok sayıda kanun hükmü bulunmaktadır. Ancak genel olarak, 244 sayılı Milletlerarası Andlaşmaların Yapılması, Yürürlüğü ve Yayınlanması İle Bazı Andlaşmaların Yapılması İçin Bakanlar Kuruluna Yetki Verilmesi Hakkında Kanunun 3, 5 ve 6 ıncı maddeleri ile 5682 sayılı Pasaport Kanununun 10, 11 inci maddeleri, 4749 sayılı Kanunun 10 uncu maddesi gibi hükümler gereğince Bakanlar Kurulu bu yetkisini kullanmaktadır. 
2)Fakülte, Yüksekokul ve Enstitü Kurulması, Kaldırılması Hakkında Kararlar 
2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununun Ek 30 uncu maddesinde “Bakanlar kurulu, Yükseköğretim Kurulu ve Milli Eğitim Bakanlığının önerisi ile üniversitelere bağlı olarak fakülte, enstitü ve yüksekokul kurmaya; bu birimlerle ilgili olarak birleştirmeye, kapatmaya, bağlantı ve isim değişikliği yapmaya yetkilidir.” hükmü yer almaktadır. 
Aynı şekilde, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun Ek 2 nci maddesi “Vakıflar; kazanç amacına yönelik olmamak şartıyla ve mali ve idari hususlar dışında, akademik çalışmalar, öğretim elemanlarının sağlanması ve güvenlik yönlerinden bu Kanunda gösterilen esas ve usullere uymak kaydıyla, Yükseköğretim kurumları veya bunlara bağlı birimlerden birini veya birden fazlasını ya da bir üniversite veya yüksek teknoloji enstitüsüne bağlı olmaksızın, ekonominin ihtiyaç duyduğu alanlarda yüksek nitelikli işgücü yetiştirmek amacıyla, bu Kanun hükümleri çerçevesinde kalmak şartıyla meslek yüksekokulu kurabilir. Bu meslek yüksekokulu, kamu tüzel kişiliğini haiz olup, Yükseköğretim Kurulunun görüşü alınarak Bakanlar Kurulu kararı ile kurulur.” hükmü ile vakıf üniversitelerinin kuracağı meslek yüksekokulları için dahi Bakanlar Kuruluna yetki vermiştir. 
Bu hükümler gereğince fakülte, enstitü ve yüksekokul kurulması, kaldırılması veya isim değişikliği yapılması gibi hususlarla ilgili olarak çok sayıda Bakanlar Kurulu kararı çıkmaktadır. Bu konudaki kararlar, özellikle son yıllarda ülkemizde kurulan üniversite sayısındaki artış sebebiyle Bakanlar Kurulu kararlarına en çok konu olan ikinci husus olarak karşımıza çıkmaktadır. 

12 Ekim 2013 Cumartesi

ESKİ HÜKÜMLÜLERİN İSTİHDAMI NASIL OLUR?

Geçen gün yanıma gelen bir arkadaşın yakını eski hükümlü istihdamından yararlanmak istiyormuş bana sordu nasıl olur diye bende araştırdım öğrendim biraz buraya da yazalım ki, ihtiyacı olanlar öğrensin.

Eski hükümlülerin kamu kurum ve kuruluşlarında istihdam edilmeleri hususu, "Kamu Kurum ve Kuruluşlarında İşçi Olarak İstihdam Edilecek Özürlü ve Eski Hükümlülere Uygulanacak Sınav Yönetmeliği" ile düzenlenmiş olup, söz konusu Yönetmeliğin “Kamu kurum ve kuruluşlarına gönderme, sözlü sınav/mülakat yapılması” başlıklı 12 nci maddesinde Kurum, işgücü talebinin intikali üzerine başvuran adaylar içerisinde talep şartlarını taşıyan en yüksek puanlı adaydan başlamak üzere talep sayısının iki katına kadar adayın isim ve adreslerini içeren listeyi, ilgili kamu kurum ve kuruluşuna gönderir.
Merkezi sınavdan muaf olanlar, durumları talep şartlarına uygun olmak kaydıyla, açık iş sayısının iki katını geçmemek üzere kayıt tarihi ve sıra numarasına göre ayrı listeler halinde kamu kurum ve kuruluşlarına mülakata gönderilirler. 

Taleplere ilişkin başvuru ve kamu kurum ve kuruluşlarına listelerin gönderme süreleri Kurumca belirlenir.

Kamu kurum ve kuruluşları, Kurum tarafından gönderilen listelerin kendilerine ulaşmasını müteakip 30 gün içinde sözlü sınav/mülakat yapmak zorundadır. Sözlü sınavlarda görevin özelliğine göre adayların mesleki bilgileri ile davranışları değerlendirilir ve ihtiyaç duyulması halinde bilgi ve becerileri ölçülür. Sözlü sınavda değerlendirme 100 puan üzerinden en yüksek puanı alandan başlamak üzere başarı sıralamasına göre yapılır.

Sözlü sınav/mülakat sonuçları, sınavın yapıldığı ildeki ilgili kamu kurumu tarafından herkesin görebileceği bir yere asılmak suretiyle ilan edilir, varsa web sitelerinde yayınlanır ve ayrıca sınava giren adaylara yazılı olarak bildirilir.

İlgili kamu kurum ve kuruluşları, sözlü sınav/mülakatta başarılı olup, işe alınanlar ile başarısız olanların listesini atamayı izleyen 15 gün içerisinde Kuruma iletir.

Burada anlatılan süreci düşündüğümde bana biraz fazla karmaşık gibi geldi. Ancak resmi bir yerden aldığım cevap üzerine bu yazıyı kaleme aldım. İnşallah birilerinin işe yarar.