14 Ekim 2013 Pazartesi

BAKANLAR KURULU KARARLARININ TÜRKİYE UYGULAMASINA ÜZERİNE GENEL DÜŞÜNCELER

Kamu yönetimi her dönemde toplumsal gelişmenin önemli bir itici gücü olmuş, değişimin doğrultusunu ve hızını etkilemiştir. Ancak, bu yönüyle yaratıcı ve yapıcı bir güç olarak toplumsal kalkınmaya olan katkısının yanında, aynı zamanda statükocu yapısı nedeniyle gelişmeyi engelleyen ve dönüşümün önünü tıkayan bir güç de olabilir.

Bu sebeple, Türk toplumunun ve özel sektörünün sahip olduğu dinamik yapı yanında kamunun hantal ve ağır yapısı yönetim anlayışının iyileştirilmesi ve yeniden düzenlenmesi çalışmalarına temel oluşturur. İhtiyaçlara daha hızlı ve etkili cevap verebilecek bir yönetim modeli oturtmanın temel formülü ise düzenli olarak yapılan reform ve gözden geçirme çalışmalarıdır.

Şüphesiz ki ülkemizde yapılacak yeniden düzenleme çalışmalarına yürütmenin temel organı niteliği kazanmış olan Bakanlar Kurulunun görev ve yetkilerinden başlanması reform çalışmalarının sistematik ve düzenli yürütülmesi açısından önemlidir. Yönetimin daha dinamik bir anlayışa kavuşturulması, etkin ve verimli çalışan sağlıklı bir yapıya dönüştürülmesi halkın ihtiyaçlarının daha hızlı karşılanması bakımından da gereklidir. Bu açıdan bakıldığında yönetim piramidinin alt kademelerine daha çok sorumluluk ve yetki aktarmak, piramidin tepesinde yer alan Bakanlar Kurulunun genel siyasetin belirlenmesi gibi temel görevlere konsantre olmasını sağlamak hizmetlerin daha hızlı yürütülmesi açısından gereklidir.

Kamu yönetimi alanında yapılması gereken bu reformun, hükümet etme olarak ta adlandırabileceğimiz siyasal işlevler ile yürütme işlevlerini birbirinden ayırma ilkesini hayata geçirerek hükümetin güçlenmesine katkıda bulunacağı aşikardır. Modern yönetim anlayışı içinde önemli yere sahip olan kamusal görevlerin yerinden yönetimi ve yetki genişlemesi ilkelerinin gözetimi ışığında Bakanlar Kurulu kararları hususunda yapılacak yeniden yapılandırma çalışmaları sayesinde hükümet artık tek tek işlerle ilgilenmek yerine devletin kalkınma stratejisiyle, güvenlikle ve kamu düzeniyle ilgili temel kararları alan bir otorite haline gelecektir.

Bu anlamda, 1982 Anayasasının 112 nci maddesinde ifadesini bulan “Bakanlar Kurulunun hükümetin genel siyasetinin yürütülmesinden birlikte sorumlu olduğu” şeklindeki tanımlama, yürütmenin görev, yetki ve sorumluluk dağılımında akılcı bir yol izleyerek Bakanlar Kurulunu genel siyasetin belirlendiği yer olarak gösterdiği halde, mevcut kanunlarımızda yer alan hükümler incelendiğinde çok sayıda ayrıntılı ve uzmanlık gerektiren konunun Bakanlar Kurulunun yetkisine bırakılmış olduğunu görmekteyiz. Üstelik sadece merkezi yönetimle ilgili olmayıp aynı zamanda yerel yönetimlerle dahi ilgili olabilen ve çoğu uzmanlık gerektiren, teknik nitelikteki görevler, Kurulun sahip olduğu siyasi niteliğin göz ardı edilerek tamamen bir yönetim organı haline dönüştürülmeye başlandığı anlamına gelmektedir.

Bunun sonucu olarak, Bakanlar Kurulunda vücut bulan, somutlaşan ve icrai faaliyetini gerçekleştiren hükümet, ulusal bir strateji ve siyaset hazırlamak, bu strateji ve siyaseti ulusal ve uluslararası alanlarda tutarlı şekilde uygulamak yerine “icraat yapmayı” tercih etmektedir. Bakanlar Kurulu üzerindeki bu yükün doğal bir sonucu olarak bazen kararnamelerin elden imza denilen yolla tekemmül ettirildiği dahi görülmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder